Yiten Bir Aşkın Şarkısı

Eyüp Aygün Tayşir

Yiten Bir Aşkın Şarkısı Sözleri ve Alıntıları

Yiten Bir Aşkın Şarkısı sözleri ve alıntılarını, Yiten Bir Aşkın Şarkısı kitap alıntılarını, Yiten Bir Aşkın Şarkısı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Ya o değil de, Ankara'nın böyle bir özelliği var gençler! Seda zaten buralı da; bizim gibi İstanbul'dan gelenler böyle bir düşmüş gibi hissediyor önce kendini. Ama burada sanki başka bir hayat varmış gibi geliyor bana şimdi ya... Hiç bilmediğim kelimeler, yemekler, şarkılar, yazarlar öğrendim buraya geldiğimden beri. Sanki Ankara başka başka bir ülkede gibi..."
Sayfa 284 - Sözler: O denizsiz şehirde yalnız bir gece yattımKitabı okudu
Derken mekâna bir ses yayıldı; insanı düşünceden ayıran, kendisine yönelten, yüksek bir kubbeden geniş bir avluya birkaç damla su düşmüş hissiyatı veren bir ses. Terk edilmiş evlerin bahçelerinde mekânın dili misali inleyen bir rüzgâr çanı sanki... Bakışlarını sesin kaynağına yöneltince genç bir adam gördüler. Alnı geniş, siyah saçları alabildiğine briyantinlenip arkaya taranmış, suratının ortasında tohuma kaçmış salatalık gibi burnuyla genç bir adam... Kara bir ten ve son derece zayıf... Sanki ateşe atılmış da epeyce yanmış ama kül olmadan alınıp ruh üflenmiş bir kuru dal parçası... Adamın çevik parmakları ağ ören bir örümcek gibi işliyordu kucağındaki kanunun üzerinde. Gururla rakısına uzandı Hasan. "Selahattin Altınbaş'ın torunu bu arkadaş," dedi. Lakin söylenen ismi tanıyan yoktu. "Anneannem kesin tanır," dedi Sedef. "Gerçi bu alet için, 'Üzerinde fare yürüse taksim olur,' derler ama bu elemanın genlerine işlemiş tabii müzisyenlik... Dededen..." Alper'e baktı Hasan, "seversin diye sen..."
Sayfa 282 - Sözler: O denizsiz şehirde yalnız bir gece yattımKitabı okudu
Reklam
"Kâmil efendi şef oldu..." "Öyle mi? Hayırlı olsun! Ararım ben onu o zaman tebrik..." derken dalında belirip hızla büyüyen sonra da çabucak kızaran bir meyve gibiydi Alper. O an birden vazgeçti. "Ne farkım var Kâmil'den?" diye düşündü. İstemeyecekti hiçbir şey. O bahsi açmadan, gerçekten sırf dayısını görmeye gelmiş gibi, çayını içip müsaade isteyecekti. "Bunlardan kaçmak için bile bunlara geliyoruz bu nasıl bir paradoks? Yüzsüzlük resmen," diye geçti aklından. Lakin hemen sonra içsesi, "Aynı şey değil ki," dedi. Sonra da, "Gayet aynı," dedi.
Sayfa 265 - Sözler: Düşüren kuyulara kendi adımlarımdırKitabı okudu
"Bir kere başkalarının dertleriyle ilgilenmeye başlarsan kendi yaşamın elinden kaçar. Herkes kendi mücadelesini verecek ve kendini kurtaracak. Zaten herkes kurtulamaz; doğa uygun olmayanı illa eleyecek... Zaten bakarlar yardımcı oluyorsun her şeyi senden isterler. Ne yetişebilirsin ne yaranabilirsin..." Ali itiraz edip Alper'in sözünü kesti: "Ben yıllardır durumu olmayan çok insana, Türkiye'nin her köşesinde baktım," dedi. "Halkımızın eğitimi düşük evet, çoğu fakir de doğrudur... Ama biz el verirsek anlayamayacak kadar da akılsız değil. Feraset sahibidir Anadolu insanı. Kendi namıma ben, derdine karşılıksız derman olduğum bir insanın minnetini şu yeni inşa ettikleri sayısız odalı saraya değişmem." "Köy romanı okuyorum sanki," diye geçirdi Alper aklından. "Şimdi burada hepimiz ifade özgürlüğüne saygılıyız, alınmak yok," dedi sonra. Karşılık beklemeden de devam etti: "Ali Abi ben demiyorum ki her insan kötüdür, kimseye yardım etmeyelim. Ama halk deyip böyle... Böyle... Yani sanki her insan özünde iyiymiş gibi düşünmek saçmalık bence. İnsan ya bu... Halkın da olsa, kardeşin de olsa, hemşerin de olsa kötü biri olabilir.
Sayfa 227 - Sözler: Öfke dev bir dalgaymış çekti götürdü dibeKitabı okudu
"Demin dedin ya 'kendimiz için değil sizin için,' filan diye... Ben ona inanmıyorum kusura bakma hiç... Belki siz öylesinizdir annemle... Ama o meydana toplananların hepsi ya kendine bir kimlik bulmak için ya da iktidardan payını almak için orada. Birey olabilenin böyle şeylere ihtiyacı olmaz. Valla alınacaksınız şimdi ama, sözüm
Sayfa 227 - Sözler: Öfke dev bir dalgaymış çekti götürdü dibeKitabı okudu
Alper şaşkın ve meraklı gözlerle bir Atatürk müzesini andıran salonu incelerken, Sedef, anneannesinin boynuna bir sarılıyor bir geri çekilip bir şeyler söylüyor sonra bir daha sarılıyordu. "Getirdim günahlı çikolatalarını..." "Hay yaşa!" dedi tiz bir sesle Mehtap Hanım. Alper, çeşitli gazetelerin o daha küçük bir çocukken verdiği, bir kısmına kendi evlerinden de aşina olduğu Atatürk posterlerine, fotoğraflarına, dolaplı kanepenin ortasındaki kitaplığa yerleştirilmiş Nutuklara, Atatürk konulu kitaplara baktı bir süre. "Bu da bunların kutsal kitabı, alıp evine koyanı çok, okuyanı, okusa da anlayanı az..." diye bir düşünce geçti aklından. Bakışları salonda dolaşmaya devam etti. Mehtap Hanım'ın ilk gençliğinden ileriki yaşlarına uzanan, kadının yaşamının özeti niteliğinde, çoğu siyah-beyaz fotoğrafa bakıyordu şimdi. Fotoğraflar Alper'e, Mehtap Hanım'ın yüzündeki derin çizgilerin herkesin unuttuğu bir geçmiş zaman dili olduğunu, kadının gözlerindeki dalgınlığa gömülü anıların ancak bu dil çözülürse ifşa edilebileceğini düşündürdü. "Kimse bir günde bu hale gelmiyor," diye geçti aklından, "biz de böyle olacağız."
Sayfa 194 - Sözler: Sakla bizi Üsküdar, Marmara sahilleriKitabı okudu
Reklam
102 öğeden 81 ile 90 arasındakiler gösteriliyor.