Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Antropoloji-Etnoloji

Profil
İlk günlerde, danslarını kaydetmeye çalışınca yerliler onu ölümle tehdit edecekti. Ama sakin kalarak onları deriden etkileyince Cushing'i bir daha rahatsız etmeyeceklerdi. Zuniler onun, toplumsal yapılarını incelemesine izin verecekti ve hatta Cushing onların gizli Yay Rahipliği ritüeline bile dahil edilecekti. Cushing kulaklarını deldirmişti ve yerli kıyafetleri giymişti. Sonunda Zuniler ona o kadar güveneceklerdi ki onu kendilerine savaş şefi yapacaklardı. Cushing kaleme aldığı sayısız Zuni halk hikâyesi ve mitine şu unvanı kaydetmişti: "Birinci Zuni Savaş Şefi: ABD'li Asistan Etnolog."
Sayfa 134 - Alfa Araştırma & 2. Baskı & Bölüm 13 "Bilinmeze Adım Atmak"Kitabı okudu
Kökü Anadolu Olan, Buz Adam OTZİ
1991’de İtalyan Alpleri’ndeki dağcılar, beş bin yıllık donmuş bir adam buldular. Ayaklarındaki kar ayakkabıları hâlâ duran adamın üzerinde elli yedi dövme vardı. Son anlarında ona pek faydasının dokunmadığı anlaşılan bakır bir balta taşıyordu. Şiddetli bir kavgada öldürülmüştü. Şimdi Buz Adamı Ötzi diye bilinen cesedin ilk başta penissiz gibi görünmesi bir sürü soruya yol açmıştı (daha sonra penis çok fena bir halde bulundu). Penis bir ritüelle mi kesilmişti, yoksa adam kıskanç bir koca tarafından hadım mı edilmişti? Yoksa birkaç bin yıl aradan sonra çok soğumuş ve cansız kalmış cinsel organı büzüşmüş müydü sadece? İlave bilgi -okuyabileceğimiz bir şey- olmayınca onun hukuk yoluyla mı öldürüldüğünü, yoksa bu yazgısında seksin mi rol oynadığını söylemek imkansız. Ötzi nispeten yakın bir atamız olsa da, o ve onun gibi dövme seven komşularının hangi cinsel âdetlere göre yaşadıklarına dair bir çıkarımda bulunabilecek kadar bilgiye sahip değiliz.
Reklam
Durkheim'ın ayin tanımında daha sonra sporla ilgili tartışmalarda önemli olacak bir ayrıntı var: Ayinin duyusal deneyimlerle, özellikle de coşku, canlılık ve hüzünle alakası. Ayinler, mutlaka bir canlılık ve hissiyat deneyimidir, toplumun paylaştığı inanç sistemlerinin hissedilmeden ve bedenen deneyimlenmeden gerçeklik kazanmadıklarının göstergesidir. Nitekim ayinler, toplumun üyelerinin "aynı fikriyatı ve aynı hissiyatı paylaştıkları" (Durkheim 1972: 235) andır. Yani zihin ve bedenin kesiştiği birer düğümdürler.
Bütün büyük görkemine ve gönencine karşın, Akad Devleti, kendi halkına karşı uyguladığı iç militarizm ve dışta düşmanlarına karşı sürdürmek zorunda kaldığı dış militarizm eylemlerinin etkisinde daha fazla ayakta kalamayarak tarihten silinmiştir...
Lagaş kralı Urukaginas'ın yazılı reform yasaları, insanlık tarihinin şimdiye değin bilinen ilk yasalarıdır. Bunlar, Hammurabi Yasalarının ilk öncülleri olarak nitenmişler ve gelişmekte olan sınıflı toplumların ekonomik, toplumsal, politik biçimlenişlerini tüm çıplaklığıyla sergilemişlerdir...
Sümerlerin, Mezopotamya'ya geliş süreçleri içinde henüz komünal üretim ilişkileri içinde ve ilktoplum aşamasında oldukları ve sınıfsal ayrışımların başlamadığı varsayılmaktadır. Sümer toplumlarının, o dönemlerden kalma söylencelerinde, <<buralarda aslan ısırmaz>>, «kurt kuzuyu kapmaz», «hiçbir kadın, ben yaşlıyım demez», «hiçbir erkek kocadığından söz etmez», «buralarda dul ve yaşlı bulunmaz>> dedikleri saptanmıştır...
Reklam
Fredrik Barth
Etnisitenin antropolojinin içinde akademik bir sorun olarak odağa alınmasını sağlayan, Barth'ın grupları kimlik ve aidiyet meselesi ile ele alabileceğimiz yeni bir yaklaşımı ortaya koyan çalışmalarıdır. Barth esas belirleyenin grubun kendisini "öznel" biçimde konumlayışı olduğunu gösteriyor ve etnisitenin kültürel bir inşa olduğunu öne çıkarıyordu. Ancak "kültürel fark"a yaptığı vurgu statik değil, dinamikti. O yüzden etnik gruplaşmanın temeli saydığı "kültürel fark"ın, grubun kendini koruma duygusuna veya coğrafi ve toplumsal olarak yalıtılmışlığına bağlanmasını reddediyor; bu türden kültürel gruplar arasında coğrafi ve toplumsal sınırlar olmasa dahi, aralarındaki kültürel sınırların onların varlığını sürdürmesinde temel bir rol oynadığını belirliyordu. Bu sınırlar, aynı zamanda dışlama ve içine alma gibi toplumsal süreçlerin yöneticisiydi. Bütün bunlar, gruplar arasındaki etkileşime engel değildi; aksine hepsi birden aynı toplumsal sistemin parçaları olabilirdi. Böyle bir toplumsal sistemdeki etkileşim, kültürel sınırların varlığı nedeniyle, farklılıkları azaltan bir etken de değildi.
Akrabalığın toplumsalın kurucu bir örüntüsü olduğu bir bağlam da Kürtler. Kürtlerde akrabalık ilişkilerini birbirinden çok farklı iki ortamda tartışan iki çalışmadan biri, Lale Yalçın-Heckmann'ın 2002 tarihli kitabıdır. 1980'lerin ortasında Hakkari'de yürütülen saha çalışması, akrabalık, aşiret ve etnisitenin nasıl karmaşık bir yumak oluşturduğunu ve cinsiyet ilişkilerinin buradaki kurucu rolünü ortaya koyar. Aynı zamanda daha geniş bağlamın da gözden kaçırılmadığı bu çalışma, devlet ve Kürt vatandaşlar arasındaki ilişkileri anlamak açısından da son derece değerli bir kaynaktır.
Antropolojinin hangi konular hakkında çalışıp hangilerini ihmal ettiğinden ya da diğer disiplinlerin de tarihlerine işlemiş iktidar eşitsizliklerinden payına ne düştüğünden daha önemlisi, bugün antropolojiye mal edilmiş olan araştırma yönteminin, "etnografi", diğer sosyal bilim dallarına sızmış, özellikle de sosyolojide kendi hakimiyetini yaratmış olması. Garip bir ifadeyle bile olsa, Türkiye'deki sosyal bilimcilerin "niteliksel" sosyoloji dediği akıma, "antropolojikleşmiş" bir sosyoloji dememi bile makul kılacak yoğunlukta bir etnografi sağanağıyla karşı karşıyayız. İddiam şu: İş-çalışma-işsizlik-emek ya da ekonominin gündelik ve toplumsal hayata etkileri gibi bir konuda araştırma yapacağınız ya da bulgularınızdan bir tez, yazı ya da kitap kaleme alacağınız zaman, sosyoloji ve antropoloji ayırt edilemez şekilde birbirine yaklaşıyor ve iki disiplinin arasında (bazen başka bilim dallarından da ödünç alınmış soru, fikir ve yaklaşımlarla) gerçek bir disiplin-ötesi inceleme alanı ve literatür oluşuyor.
Eipolar, araştırmacıların, ateş testeresi adını verdikleri, çok kolay bir yöntemle ateş yakabilmektedirler. Bunun için bir ağaç parçası kenarından yarılıp arasına bir parça kuru ot konmaktadır... Özellikle sarmaşık dallarından yapılmış, ip benzeri bir dal parçası, bu yarık odunun çevresinde hızla döndürülmekte ve birkaç saniye, en çok 1-2 dakika içinde güçlü bir ateş yakılabilmektedir. Araştırmacılar, ateşi buraya kadar Prometheus'un getirme olasılığını biraz zayıf gördüklerinden, bu insanların, bu denli sade ama yüz de yüz sonuç veren bir yöntemi nasıl geliştirmiş olabileceklerini tartışmaktadırlar... Bu yoğun yağmur bölgesinde, en iyi bir kibrit ya da çakmakların bile her zaman yanmadığı düşünüldüğünde, bu ateş testeresinin önemi daha iyi kavranmaktadır
Reklam
Yaşam için dirimsel gereksinim duyulan üretim araçları dışında, herhangi bir şeyi koyacak, saklayacak bir yeri bile olmayan Eskimoların, günlük konuşmalarında, çalmak, sömürmek gibi sözcüklere pek rast gelinmemiştir...
Eskimolar, çorbayı bile aynı kaptan içmişler ya da tek bir kaşık kullanmaya özen göstermişlerdir. Eskimolar arasında, aile birimleri içinde, ayrı kaşıklarla yemek yemek, toplumun ortak ürününden, yemeğinden, çorbasından sağlanan bir tür ayrıcalık, onur kırıcı bir davranış olarak değerlendirilmiştir...
Eskimo toplumlarında, zaman zaman görülen kadın azlığı nedeniyle, kadınların, kocalarının yanına birkaç erkeği daha alarak çok kocalı bir yaşam sürdükleri sıklıkla saptanmıştır...
Bazı ağır açlık koşullarında, Eskimolar, kızaklarındaki derileri, anoraklarını, çizmelerini, ağızlarında uzun süreler çiğneyip yiyerek, gerçek bir yaşam savaşı vermeye çalışmışlardır... Uzun süren böylesi zor durumlarda, son seçenek olarak, Eskimoların, çocuklarını ya da ailenin yaşlılarım yedikleri sıklıkla anlatılmıştır... Açlık koşullarında, bir yaşlı Eskimonun, kendisinin yenmesini sıradan bir olayımışcasına, önerdiği ve bunun, çevrede hiç de olağanüstü bir davramış olarak karşılanmadığı sıkça yansıtılmıştır... Rassmussen, yeni doğmuş çocuğunu yiyen bir Eskimo kadınının, bunun tadının, yavru bir ayıbalığınınkine benzediğini söylediğini yazmıştır...
İtalya ve Fransa’da Lent’te Dördüncü Pazar günü uygulanan ya da bir zamanlar uygulanıyor olan "Yaşlı Kadın'ın biçilmesi" töre­si, Grimm’in de ileri sürdüğü gibi, "ölümün uzaklaştırılması" töresi­nin değişik bir şeklinden başka bir şey değildir.
Sayfa 254Kitabı okudu
382 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.