Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Araştırma - İnceleme - Mitolojiler

Profil
Bu insanlar, bir kadının çocuk doğurma yeteneğiyle toprağın bütün bitkileri "doğurma" yeteneği arasında bir bağ kurmuşlardır. Bu nedenle toprağın ruhu kadındır, ilk Yunanların taptığı en önemli tanrısal varlıklar da kadındır.
Sart (Sardes, Manisa)
"Sart, M.Ö. 1400'de kurulmuş bir kenttir. Dünyanın en eski kentleri arasında yer alan bu kentin halkı, her zaman şanlı geçmişiyle gurur duymuştur. M.Ö. 6. yüzyılda, kral Kroisos'un egemenliğinde Sart, Lidya'nın başkenti olmuştur. Kroisos, Sart çayında altınla karışmış gümüşü (elektrum) keşfettikten sonra, Sart'ın zenginliğini ve şanını duymayan kalmamıştır."
Reklam
Philadelphia (Alaşehir, Manisa)
Philadelphia kenti, M.Ö. 150 yıllarında, Bergama krallarından 2. Attalus tarafından kurulmuştur. Romalılar, Attalus’u kendi kardeşi Eumenes’e karşı kışkırtmaya çalışsalar da, Attalus kardeşine sadık kalmış ve böylece kendisine “Filadelfus“ (kardeşini seven) lakabı takılmıştır. Bu şekilde “kardeş sevgisi” anlamına gelen Philadelphia kenti ortaya çıkmıştır.
Pergamon (Bergama)
"Büyük İskender'in fethettiği topraklar, ölümünden sonra 4 komutanı arasında paylaşılmıştı. Batı Anadolu toprakları Lisimakos'a devredilmişti. O da ölümünden önce Bergama kendini 9000 talant altında birlikte sadık askeri Filetarios'a vermişti (M.Ö. 301). Filetarios, bu para ile Bergama krallığını kurmuştur. Romalılar M.Ö. 133 yılında fethedene dek Bergama, Anadolu topraklarının en görkemli şehri olmuştur. Dünyanın en büyük ikinci kütüphanesi burada yer almıştır. Parşömen burada icat edilmiştir. Helenistik dönemin en ihtişamlı tapınakları burada inşa edilmiştir."
Smyrna (İzmir)
İzmir, ünlü ozan Homeros'un doğduğu şehirdir. Helenistik dönemi İzmir şehri, M.Ö. 4. yüzyılda Büyük İskender tarafından kurulmuştur. Denize bitişik konumundan dolayı büyük bir limana sahipti ve 100.000 nüfuslu önemli bir ticaret merkeziydi. Bugün, Agora (çarşı) kalıntılarını görmek hala mümkündür. Antik dünyada İzmir doğal güzellikleriyle tanınıyordu; günümüzde bile kullanılan "Güzel İzmir" isminin buradan geldiği düşünülmektedir.
“Hristiyan tarihinin ilk konsili İznik Konsili değildir. Henüz Mesih İsa’nın havarileri hayattayken M.S. 50 yılında Kudüs (Yerüşalim) Konsili diye bilinen konsil toplanmıştır.”
Reklam
rüzgar ve ruh
Hareket, dölleyici rüzgar ve ruh arasında bir ilişki kurgulandığını görüyoruz. Ruh kelimesi; Almancada Seele, İngilizcede soul, Got dilinde saiwala, eski Almancada Saiwalo, eski Yunancada ise 'hareketli', 'alacalı', 'parıldayan' anlamına gelen aiolos idi. Eski Yunancada psykhe (nefs) kelimesi ise etimolojik olarak "nefes" veya "soluk" anlamına gelir. Bu kelimenin yakın biçimleri ise şöyledir: psykho (üflemek), psykhos (serin), psykhros (soğuk) ve physa (körük). 36 Rüzgar anlamına gelen başka bir eski Yunanca sözcük pneuma, aynı zamanda 'ruh' anlamına da gelir. Latince anima (nefs), eski Yunanca anemos (rüzgar) sözcüğüyle aynı köktendir. Kaşgarlı Mahmud'un sözlüğünde 'tın' ruh, nefs; 'tınmak' solumak, soluklanmak anlamına gelir. Got dilinde us-anan veya ausatmen 'soluk vermek' ve Latincede an-helare 'güçlükle soluk almak' anlamındadır. Eski yüksek Almancada spiritus sanctus yerini 'soluk' anlamındaki atum, Atem sözcüğüne bırakmıştır. Bütün bu kelimeler ruh kelimesinin anlamını ortaya koyar: Ruh, hareketli bir güç, hayat veren bir güçtür.
kozmik rahim
Rahim, köken mitlerinin de önemli bir simgesidir. Örneğin dişi kurt bir inde doğum yapar, kadın bir ağaç kovuğunda doğurur. Çocuğun çıktığı dölyatağı hem dişi kurt, hem in, hem kadın, hem ağaç kovuğudur. Karanlık, nemli, koruyucu mağara insanın en eski doğal barınağıdır ve mistik deneyimin yaşandığı bir mekandır. Başka bir açıdan, mağara içdünyadır. Mağaradan çıkış da bu yüzden dışarıya açılma, gün ışığına çıkma, toplumsal hayata katılmadır; başka bir ifadeyle insanın doğumu kendi içinden dışarıya açılmadır. Mağaraya dönüş ise geriye çekilme, "anaya dönüş", dış dünyadan uzaklaşma, nihayetinde ölümdür. Mağara rahim, fakat aynı zamanda mezardır.
Sayfa 297
babayı yiyen oğul (Baba Hayvanı)
.... Ne var ki oğullar arasında babanın yerini almak için başlayan mücadele uzlaşmayla sonuçlanmıştır. Uygarlık yolundaki bu ilk adım, içgüdüden ilk vazgeçiş, karşılıklı yükümlülüklerin kabülü yolundaki ilk adımdı ve ahlakın, adaletin nüvesini oluşturacaktı. Birey babasının konumunu ele geçirme ve annesine, kız kardeşlerine sahip olma ülküsünden vazgeçti. Böylece ensest tabusu ve dış evlilik kuralı ortaya çıktı. Babanın ortadan kaldırılmasıyla boşalan yeri kadınlar doldurdu ve böylece anaerkil bir dönem başladı. Bu dönemde Attis, Adonis ve Tammuz gibi bitkilerin ruhu olan ve aynı zamanda ana tanrıçaların sevgisinden yararlanan ve babalarına meydan okuyarak anneleriyle ensest suçu işleyen genç tanrılar ortaya çıktı. Bu tanrılar, bir suçluluk duygusunun ifadesi olarak kısa ömürlülerdi veya hadımlardı ya da hayvan biçimli bir babanın öfkesiyle cezalandırılmışlardı. Adonis Afrodit'in kutsal hayvanı olan vahşi bir yabandomuzu tarafından öldürülmüştü. Kibele'nin sevgilisi Attis iğdiş edilerek ölmüştü. Boğayı öldürürken betimlenen Mitras , babasını kurban eden ve böylece kardeşlerini suç ortaklığının yükünden kurtaran bir oğuldu. İsa da kendini kurban ederek kardeşlerini ilk günahtan kurtarmıştı. Orfeusçu kökene sahip ilk günah öğretisinin Yunan felsefesindeki uzantıları, insana, genç Dionysos-Zagreus'u öldürüp parçalara ayıran Titanların soyundan geldiğini söylüyordu. Bu suçun temelinde, Freud'a göre ilahi veya insani bir otoriteye karşı isyan yatar.ı
Sayfa 279
At ve Binicisi
At yalnızca insandaki hayvani olan değildir, aynı zamanda insanın sosyal bir hayvan oluşunu da simgeler. At bir sürü hayvanı olarak ait olduğu gruptan ayrılamaz, ona tabidir; oysa birey olma, kendi hakikat yolunu bulma, sürüden ayrılmakla, kalabalıktan kopuşla mümkündür. Binici "gitmek'', bir "hedefe ulaşmak" için bir bineğe ihtiyaç duyar. Nefs ehlileştirildiğinde kişiyi hedefe taşıyan bir binek olabileceği gibi, tersi durumda onu hedefinden uzaklaştırır. Hikayede kemalata erişme uzak bir hayal gibi görünse de binicinin (salik) bunun için önemli bir adım attığını, bunun için büyük bir cesaret gösterdiğini de gözden kaçıramayız. Burada asıl yolculuk atın üzerinde değil, ona hakim olmak üzere gösterilen gayrettir.
Reklam
Stoacının reddettiği şey, gelecek ve geçmiş düşüncesi değil, bu düşüncenin uyandırabileceği tutkular, boş umutlar, boş pişmanlıklardır. Stoacı bir eylem insanı olmak ister, yaşamak ve eyleme geçmek için tasarılar yapması gerekir, eylemlerini öngörebilmek için de geçmişi göz önünde bulundurması gerekir. Fakat eylemin yalnızca şimdiki zamanda olması dolayısıyla, geçmişi ve geleceği yalnızca bu eylem için düşünmeliyiz, tabii bu düşüncemizin eyleme herhangi bir yararı olması ölçüsünde.
Pierre Hadot, İlkçağ Felsefesi Nedir?
ruhsal alıştırmalar (Kendini Terbiye Eden Hayvan )
Eski Yunanistan'da filozof, bedenine biçim ve güç kazandırmak için alıştırmalar yapan bir atlet gibi ruhunu geliştirme ve dönüştürme gayreti içindeydi. Neredeyse bütün felsefe okulları riyazeti öneriyordu. Spartalı Khilon "Tutkuya hakim ol" diye tembihlerken, Miletoslu Thales de "Kendine hakim olmamak zararlı bir şeydir" demiştir. Atinalı Solon hiçbir şeyde aşırıya kaçmamayı, keder doğuracak hazdan uzak durmayı öğütlemişti. İngilizcede "züht" anlamına gelen ascetism kelimesi, Yunanca "alıştırma" anlamına gelen askesis kelimesinden gelir ve nefse hakim olmak için yapılan alıştırmaları ifade eder.
yenileyen ve yenilenen (Geyiğin Avı)
Boynuzları düzenli aralıklarla yenilenen geyik, dönemsel ve evrensel 'yenilenme'yi simgeleyen bir hayvandır. Bütün bu hikayelerdeki 'geyik tarafından avlanma' (bir mürşit tarafından irşat edilme, 'ölmeden önce ölme), avcının varlık kipinde değişikliğe yol açan bir dönüşümle yeni ve 'uhrevi' bir hayata geçişin başlangıcını oluşturur. İnsanoğlunun yüz binlerce yıl avlanarak hayatta kaldığını, hayvanlarla metafizik bir akrabalığa inandığını düşünecek olursak, bu hikayelerin tarihöncesi bir anlayışı yansıttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. O devirlerde hayvan, hayatın gizemini, dünyanın gizli anlamını ifşa eden olağandışı bir varlıktı.
Bu tür olayların gerçekten olduğuna kolayca inanılması, ayı postuna bürünüp ayıya dönüşen veya ayı tarafından kaçırılıp hamile bırakılan ya da büyük bir savaşçıyı dünyaya getiren kadın; bir dişi ayı ile genç bir adamın beraberliğinden doğan büyük reis gibi eski mit figürlerinin etkisiyle açıklanabilir ancak. Elbette hayvanla cinsel ilişki sık görülen bir olay değildi bu toplumlarda. Burada anlatılmak istenen, ayı ile insanın olağandışı ilişkisinin meyvesinin de ancak olağandışı, yani tanrısal bir çocuk olacağıdır. Bu çocuk, fizyonomisi bakımından olmasa bile ruhen melezdir. Bu melez, tanrı tecellisidir. Bu, sonucu hayırlı olsa da tekerrürü istenen bir şey değildir. Bunu ancak tanrılar ister; insanlara da bunu kabullenmek düşer. Böylesi bir olay insanlarda korku ve kaygı yaratır.
Sayfa 150
Doğu Sibiryalı bir Tunguz halkı olan Gilyaklar arasında da ayı, dinsel törenlerde baş yeri tutar. Yaşlı bir dişi ayı vurulup yavrusu büyütülür. Ayı yeteri kadar irileşince kafesinden çıkarılır ve köyün içinde dolaştırılır. Önce nehir kıyısına götürülür; bunun ailelere bol balık sağlayacağına inanılır. Daha sonra sırayla köydeki her evin içine sokulur, buralarda kendisine yiyecekler sunulur. Sonunda bir kazığa bağlanır ve oklanarak öldürülür. Başı kesilir ve süslenerek şölenin hazırlandığı masanın üzerine konur. Burada ayıdan özür dilenir ve ona tapılır. Bundan sonra eti kızartılıp yenir. Yemeğin ardından şarkılar söylenir, ayıların hareketlerini taklit ederek dans edilir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.