Bildiğimizin hepi topu birer bilmeceydi. Saatlerdir birbirimize aynı bilmeceyi sorup her defasında cevabı mahsus bilemiyorduk. Gülmekten bir hal olmuştuk. O kadar çok güldük ki gözlerimizden yaş geldi.
Gülmeyi en az birbirimizi sevdiğimiz kadar çok seviyorduk.
Her seferinde o birdenbire cevabı bildi. Hiç tereddüt etmeden ben de.
Gülümsemelerimizin yüzlerimizde bıraktığı çizgilerle kös kös oturup kalmıştık. Dalında kararmış birer zeytin tanesi gibi duran simsiyah göz bebeklerini yüzme dikti.
Baktı baktı;
"Bilmek hiç eğlenceli değil." dedi.
İki arkadaş Orhan Veli ve Sait Faik, İşsiz güçsüz dönemlerinde, Eftalikus'un kahvesinde vakit geçirir. Can sıkıntısından, oturdukları kahvede her gün birer Cumhuriyet Gazetesi alıp bulmacalarını çözerlerken, bu durum bir iddiaya dönüşür. Kim bulmacayı önce bitirirse, karşı taraf o kişiye rakı ısmarlayacaktır. İddiayı her gün Orhan Veli'nin kazanıyor olması Sait Faik'in canını sıkmaya başlar. "Nasıl beceriyorsun lan, her gün rakıyı bana ısmarlatıyorsun?" diye çıkıştığında Orhan Veli çok sakin bir şekilde "Çünkü Cumhuriyet'in bulmacalarını ben hazırlıyorum," cevabını verir.
Bulmacalar, Yunan mitolojisinde bilmece soran sfenksten günümüzdeki dedektif gizemlerine kadar, farklı zaman dilimlerinde farklı toplumların ortak özelliği olmuştur.