Güneşin neşe saçtığı o güzelim gök kubbenin altındayken yüzümüz hiç gülmezdi, hiddetin kara dumanı ruhlarımızı bürümüştü. Şimdi ise kara çamurların içinde gönüllerimiz kasvetli yaşıyoruz.
Merhaba -ay nasıl giriş yapsam bilemedim.
Dante’nin Araf’ı İslamiyet kültürünün içinde yaşadığım için İslamiyet anlaşıyındaki Araf’ı biraz incelemeye itti.
Dante’nin Araf’ı basit günah işleyenlerin ya da ölmeden hemen önce şefaat edenlerin cennete girmeden önce küçük azaplar çekerek aklanıp paklandıkları bir dağ. Yani sonu illa ki cennete çıkacak yalnız paralı yol gibi bir durum
Araf suresine baktığımda kumlu bir yükselti diyor Araf’a. Cennet ve cehennemi birbirinden ayıran diyor. Ve orada duranlar -insan ruhu mu, bir tür bekçi mi, melek mi belirtilmemiş- cennete gidenlere selam verirler; cehenneme gidenleri görünce de ay bizi bunların gittiği yere gönderme diye dua ederler. Bu kadar. Fakat araf bugün yanlış bilmiyorsam dilimizde ne cennete ne de cehenneme gidemeyeceklerin bulunduğu yer olarak kullanılıyor. En mantıklı olarak bu şekilde yorumlanmış alimlerce.
kendi yorumumca bu anlamda bir Araf’ın varlığı yaratıcının kusursuzluğunu bozar. Arafta bir insan ruhunun kalması yaratıcının karar verememesine bile denk gelebilir.
Yani Araf, Cehennemden daha çok zihnimi zaptetti.
Tabi henüz cenneti okumadım.
Dante , canım Dante bu eserin de okuyucuyu ölüm sonrası bir seyahat macerasına davet eder, seyahatin öyküsü 1900 yılın Paskalya haftasında geçer. Romalı şair Virgilius ona Cehennem’de Araf’ta rehberlik ederken