Benim için cephe, korkunç bir girdaptır. İnsan henüz merkezden çok uzaklarda suların durgun kısımlarında iken daha, onun emici kuvvetini hisseder. Girdap, yavaş yavaş, kurtulmaya imkân, fazla direnmeye hacet bırakmadan, insanı çeker kendine..
Onlar hâlâ yazıp söylerlerken, biz hastaneleri, can çekişenleri görüyorduk; onlar devlete hizmeti en büyük fazilet diye vasıflandırırlarken biz artık ölüm korkusunun daha baskın olduğunu anlamış bulunuyorduk. Ama yine de isyan etmedik, askerden kaçmadık, korkak olmadık. -Bütün bu sözleri onlar öyle bol bol kullanıyorlardı ki!- Biz vatanımızı onlar kadar seviyor, her hücumda cesaretle ileri atılıyorduk. - Ama şimdi ayırt ediyoruz; birdenbire görmeyi öğrendik, onların dünyalarından hiçbir şey kalmadığını gördük. Ansızın, korkunç bir şekilde, yapayalnız bulduk kendimizi; ve bu işi bir başımıza halletmek zorunda kaldık..
Annem, sivil giyindiğim için memnun; bu kılıkla ona daha yakınım. Ama babam üniformalı olayım, beni asker kıyafetimle ahbaplarına götürsün istiyor.
Ama ben istemiyorum..
Hali korkunç Kemmerich'in: Benzi solgun sarı; yüzünde şimdiden, belki yüz kere gördüğümüz için çok iyi bildiğimiz o yabancı çizgiler. Aslında çizgi değil bunlar, birer işaret. Derinin altında hayatın nabzı atmıyor artık; dirilik vücudun ta kenarlarına itilmiş, sürülmüş çoktan; içten içe ölüm çalışıyor, gözlere artık ölüm hakim..
İki askerden biri bezgin bir sesle: "Kellemiz gideceğine ayaklarımız gitsin be kuzum!" diyor. "Tekrar cepheye sürüldüğün vakit başına gelecekleri biliyor musun? Ben, tek evime dönebileyim de, istediklerini yapsınlar. Sakat ayak, ölümden yeğdir.."