Savaş Oyunları’nı kazanmak güçle olmaz.
Kurnazlıkla olur.
Nasıl saldıracağını anlamak için düşmanlarının, yani dostlarının en savunmasız olduğu yeri bulman gerekir.
Kimse sonsuza kadar dek dost kalamaz.
Bize en yakın olanlar bile eninde sonunda, bir şekilde düşmanımız olurlar.
Eminim, ondan altıma kaçıracak kadar korktumu düşünüyordu. Bu konuda haklıydı ama ben uyanık olduğum zamanın çoğunu korktum şeylerin üzerine giderek geçirmiştim. 1000 yaşında bir vampir kolay bir hedef değildi ama her kızın bir amacı olmalıydı.
Ensemdeki tüyler dikildi. Gözlerine bakabiliyordum ama kötülüğün etkisi hala büyüktü. Ense gelen, boğaz sıkan bir histi bu; içimi sıkıyordu. bu hissi bazen insanlar arasıdayken de hissediyordum. Kötü olmak için hortlamaya gerek yoktu ama oranı arttırıyordu.
“ Sana Cellat, diyorlar. Biliyor muydun?”
“ Evet. ” Beni tehdit edecek bir şey yapmamıştı ama yine de o anda hiçbir kuvvet beni yanından içeri geçiremezdi. Onlar kapıyı arkadan desteklemiş olabilirlerdi.
“ Kayıtlara geçmiş kaç avın var?”
Bu konuşma hoşuma gitmemişti. Hoşuma gidecek bir yerde bitecekmiş gibi durmuyordu. Bir baş vampir yalanını kokusunu alabilirdi. Jean-Claude’un ruh halini anlayamıyordum ama yine de yalan söylemedim. “On dört.”
“Ve bizlere katil, diyorsunuz.”
"Kendini çok zeki zannediyorsun değil mi Reika? Bir asi olduğunu, diğer prenseslerden daha üstün ve farklı olduğunu sanıyorsun," dedi tükürür gibi. Ardından kendini beğenmiş bir kıkırtı çıktı ağzından. "Kendini bizden yüksekte görebilirsin ancap hepimizin otoritesi aynı düzeyde. Hepimiz eşit haklara sahibiz. Eşit yönetim gücümüz var."
Sözsüz bir yakarışla bana baktı, koyu kahverengi gözlerinin derinliklerinde o kadar yoğun duygular vardı ki boğazım düğümlendi, söyleyecek kelime bulamadım.