"Hayır mı, şer mi bilmiyorum artık. Ne desem, içimdeki yangın alevleniyor. Kafam kızıyor. Şerha şerha yarılıyor yüreğim. Hiçbir şey yapamadım. Hiçbir şey! Bunca yaşadığım vakti nasıl yaşamış sayayım. Ne çok yaşamışım, nafile. Cengâvermişim, sözdeymiş. Ah beyhude geçen ömrüm! Vah! Keşke bir günlük ömrüm olsaydı. Dün için yaşayıp dün için ölseydim. Sadece bir şey... Tek bir şey yapsaydım şu kısacık ömrümde. Onu da dün için yapsaydım. Dur deseydim o destursuzlara, dur! Kanatlarımı açıp bir çelik kalkan olsaydım önlerine, geçit vermeseydim. Görmeseydim o hain, korkunç manzarayı. Gördüklerim gözlerimin içine bir kene gibi yapıştı. Gitmiyor, silinmiyor, silemiyorum."
Kalbinden yükselen melal gözlerinin etrafına çöreklenmişti. O melalden bir parça da benim yüreğime düştü. Yavaş yavaş yiten neşem yerini tamamıyla hüzne terk etmiş, kafamda ise ... yaşadıklarını anlamak için derin bir tecessüs uyanmıştı.