Lackshmama, küçük yaştaki iki oğluyla Delhi'nin güneyinde bulunan ve "beyaz dulların şehri" olarak tanınan Vrindavan'a gidiyordu. Kocası birkaç ay önce gripten ölmüştü. Kocasının ölümünden sonra ailesi onu birlikte yaşadıkları evden kovmuştu. Lackshmama üzüntüyle ülkedeki dulların yaşadıkları korkunç kaderi anlattı:
Smita içini ürperten o rakamı duymuştu: Ülke genelinde her yıl iki milyon kadın öldürülüyordu. Her yıl iki milyon kadın hiç kimsenin umurunda olmadan erkek barbarlığının kurbanı oluyordu. Bu durum dünyanın da umurunda değildi. Bütün dünya onlara arkasını dönmüştü.
Merkez Hindistan’ın Chhattisgarh yöresinde ormanda yaşayan The Deer Horn Muria kabilesinin “Ghotul” adı verilen, genç kız ve erkeklere şarkı, bilgi, kabile dansı ve seks öğreten bir festivali vardır. Gece olduğunda törensel orgiler düzenlerler. Kızlar doğal bitkisel bir doğum kontrol likörü içerek hamilelikten korunurlar ve her gece farklı bir seks partneri seçerler. Eğer bitkisel içecek işe yaramaz ve kız hamile kalırsa, tüm köy bebeği sahiplenir ve kimse babasının kim olduğunu bilmez.
Smita bu hikayeyi gayet iyi anımsıyordu. Kocasının hatırlatmasına ihtiyacı yoktu. Burada, yaşadığı bu ülkede, tecavüz kurbanlarının suçlu görüldüklerini çok iyi biliyordu. Bu ülkede kadına saygı duyulmuyordu, hele ki o kadın bir Dokunulmaz ise . . . Dokunmanın, hatta bakmanın bile yasak olduğu bu insanlara hiç utanmadan tecavüz etmek serbestti. Bu topraklarda borcu olan adamı cezalandırmak için karısına tecavüz ediliyordu. Evli bir kadınla ilişkiye giren adamı cezalandırmak için kız kardeşlerine... Tecavüz çok güçlü bir silahtı. Tecavüz en büyük kitle imha silahıydı. Bunun bir salgın olduğunu söyleyenler dahi vardı. Yakın geçmişte komşu köylerden birindeki köy meclisinin aldığı bir karar, gazete manşetlerinde yer almıştı: İki genç kız, üst kasta mensup evli bir kadınla kaçan ağabeylerinin işlediği bu suça karşılık, köy meydanında çırılçıplak soyulup tecavüz edilme cezasına çarptırılmıştı. Meclisin verdiği ceza, köy halkının gözü önünde uygulanmıştı.
Sih dinine mensuptu ve Sihlerin maruz kaldıkları zulüm nedeniyle doğup büyüdüğü Keşmir şehrini yirmi yaşında terk etmişti. 1984 yılındaki olaylar sırasında Hint ordusunun, bağımsızlık taraftarlarını kanla bastırması ve Sihleri Altın Tapınak'ta katletmesinden beri yaşamları tehdit altındaydı. Pek çok aile yetişkinlik çağına gelen çocuklarını Batı'ya göndermeyi seçmişti ve Kamal de buz gibi soğuk bir gecede, yanında anne babası olmadan Sicilya'ya gelmişti. Adadaki bir hayli büyük Sih topluluğu ona kucak açmıştı. Söylediğine göre İtalya, Avrupa'da İngiltere'den sonra Sihlere kapılarını açan ikinci ülkeydi.
Yazardan və Hindistan haqqında oxuduğum ilk kitab idi amma yazarın təsvirinə, hissləri bu qədər detalları ilə göstərməsinə heyran qaldım. Brima oxuduğum ən güclü qadınlardandır. Hekayənin müsbət sonluqla bitməsini görmək istədiyim üçün mütləq kitabın ikinci hissəsini oxuyacam.
Artık kırık dökük teknelerle denize açılmak, hele Hind denizlerini geçip Basra'ya veya Mısır'a gitmek de imkansızlaşmıştı. Zira Portekiz kâfiri yolumuzu gözlüyor ve denize açılmamızı bekliyordu. Karadan seyahat şıkkını tercih etmeye mecburdum. Surat Limanından Gucarat sultanlığının taht şehri olan Ahmedâbâd'a hareket ettim. Çampaner yoluyla Hind ülkelerinin içerilerine doğru daldım, öyle ormanlardan geçtik ki, ağaçlarının ucu güya semaya değerdi. Bir kanadının ucundan diğer kanadının ucu 14 karış gelen yarasalar gördük. Bir tek ağaçta o kadar yarasa vardı ki, sayılması imkânsızdı. “Tuba ağacı” denen ulu ağaçlar vardı ki, gölgelerinde bin adam barınabilirdi. Papağanların haddi hesabı yoktu. Fakat en çok görünen hayvan maymunlardı. Bir yerde konakladığımız zaman, binlerce maymun etrafımızı çeviriyordu. (Yıl 1554-55 - SB notu)