Haz düşmanlığı, doğası gereği verdiğinden daha çoğunu isteyen bir toplumun disipliniyle bir suç ortaklığını içerir elbet. Ama haz karşısında duyulan bir başka kuşku daha vardır ki, bu dünyadaki hazzın aslında haz olmadığı sezgisinden kaynaklanır. Schopenhauer'in bir kurgusu, bu sezişin bir yönünü ortaya koyar. Yaşama istencinin evetlenişinden yadsınışına geçiş, İstencin "kendisiyle nihai amacı arasına giren bütün engellerin acı verdiği; buna karşılık, bu amaca erişilmesinin doyum, memnunluk, mutluluk olduğu" yolundaki düşüncenin daha da geliştirilmesiyle gerçekleşir. Ne var ki, bu türden bir "acı", Schopen-hauer'in ödünsüz sezgisine göre, ölümün kolayca arzulanabilir olduğu bir düzeye çıkabilse de, "doyum" halinin kendisi de tatminkâr değildir, çünkü "ihtiyaç ve tehlikenin kişiyi rahat bıraktığı noktada can sıkıntısı da o kadar yakına sokulur ki, çeşitli eğlence türleri vazgeçilmez bir ihtiyaç haline gelir. Yaşayan her şeyi hareket halinde tutan etken, varoluş çabasıdır. Ama varoluş bir kez güvence altına alındıktan sonra kişiler ne yapacaklarını bilmez olurlar: Böylece onları hareket halinde tutan ikinci etken devreye girer: Varoluşun yükünden kurtulma, varoluşu algılanmaz kılma, 'zaman öldürme' çabası, yani sıkıntıdan kaçma çabası."