Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
485 syf.
6/10 puan verdi
Her Yönüyle Eşsiz Bir Savaş
Atatürk'ün Samsuna çıkışı ile başlayan Kurtuluş hareketinin finansal olarak incelendiği bu değerli kaynakta, asıl zorluğun Anadolu'nun yoksulluğu olduğunu görüyoruz. Yıkılan, işgal edilen bölgelerin kaynaklarının elden çıkması Büyük Millet Meclisini dar boğaza sokmaktadır. İngilizlerin tam desteğini alan Yunan tarafının aksine Anadolu'nun kısıtlı imkanlarıyla mücadele eden Türk Halkı bu farkı kapatmak için ağırlaştırılmış vergi yükümlülüğü altına girmektedir. Dış yardımlarından sağlandığı bu mücadelede yoklukla savaşında çok sert geçtiği görülmektedir.
Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları
Kurtuluş Savaşının Mali KaynaklarıAlptekin Müderrisoğlu · Bilgi Yayınevi · 201823 okunma
Savaş tüccarları
19. Yüzyılın sonlarından itibaren dünyanın her yerindeki ayaklanma ve savaşlarda her 2 tarafa silah satmış, yeryüzündeki. Silahlı çatışmaların uzaması için elinden geleni yapmış, Birinci Dünya Savaşında savaşa katılan bütün ülkelere silah satarak servetini zirveye ulaştırmış ve en son olarak Yunanistan'ın Ege bölgesini işgal etmesi için İngiltere Başbakanı Lloyd George'u ikna etmiş bulunan Sir Basil Zaharoff'un bütün didinmelerine rağmen Türkiye'ye silah satamadığına değinmemiz yerinde olacaktır.
Sayfa 435
Reklam
Delice Kahramanlıklarımız
Cepheyi ziyarete gelen Fransız Bakanlarından Franklin Bouillon, motoru Gnom uçağından alınma, kanatları Albatros tipi uçaktan aktarma, patates emayeli garip görünüşlü uçağımızı görünce "Ne delice kahramanlık... Elbette kazanırsınız" demişti.
Sayfa 353
Bilgi Güçtür
İnönü Muharebeleri sırasında ele geçirilen Yunan kamyonları, kullanmasını bilen olmadığı için geriye getirilememiş ve yakılmıştı.
Sayfa 328
Topyekûn Savaş
Birinci Dünya Savaşının ünlü komutanı Mareşal Erich Ludendorf, yazdığı Der Totale Krieg-Topyekun Savaş adlı eserinde şöyle demişti: "Anlatmak istediğim şeylerin göz kamaştırıcı uygulaması Türk Milli Mücadelesindedir."
Sayfa 319
Muharebe ve Muhabere
Zaferden sonra kendisini Çankaya'da ziyaret eden gazetecilerin "zaferi ne ile kazandınız?" sorusuna, Atatürk şöyle cevaplandırmıştı: "Telgraf telleriyle"
Sayfa 284 - 348. dipnot
Reklam
….. Döndürdün beni keder… Gidersen üçten dokuza boşsun, diyen bir adamın kapısına döndördün.Üç çocuk vardı ortada.Bitmiş savaşın mahşeri vardı. ….
Sayfa 177Kitabı okudu
Erzurum'dan İzmir'e kadar kanlarını akıtarak yürüyen halk; köylüler, kadınlar, erkekler ve çocuklar nihayet memleketi bu zafere eriştiriyorlardı. Türk'ün hayatının geleceği hep onlara bağlıydı. Bu zaferi görünmeyen bu isimsiz halk nihayet yaratabilmişti.
Derdiniz Türk, unuttuğunuz Kürşat'la Kırk!
Bir hafta kadar bir Tatar köyünde kaldım. Onları Rus saydıkları için, Yunanlılar bir şey yapmamıştı.
Her halde, son dakikaya kadar, yani Anadolu topraklarından bu korkulu rüya geçinceye kadar sabretmeye karar vermiş bir ruh haleti taşıyordu. Bu ruh haleti, en basit neferden ta İsmet Paşa'ya kadar açıktı. Birbirimizin gözlerinin içine baktığımız zaman, bu ışıksız bakışların ardında, geleceğe inanan bir kuvvet vardı. O günlerde Mustafa Kemal Paşa'nın orada bulunmaması belki de iyiydi. Çünkü, o, çok sabırsızdı. İsmet Paşa'nın, buna karşılık, sınırsız bir sabrı vardı. Gerek İsmet Paşa'da gerek askerde, bu mizaç yani geleceği beklemeye ve onu hazırlamaya azmeden sabır ve sükûnet olmasaydı, Türkler muvaffak olamazlardı.
Reklam
Anlaşıldığına göre, Duatepe taarruzu başlamadan önce, Yunanlılar köylüleri götürmüş, angaryaya koşmuşlardı. Giden adamlar hiç geri dönmemiş. umumi Yunan çekilmesinde, erkekler döndükleri zaman, kadınları evlerinin külleri üzerinde bulmuşlar. Çocukların bazıları açlıktan ölmüş, kadınların maruz olduğu muameleye gelince, ondan hiç bahsetmiyorlardı. Yerde dört çukurun içinde küller, küllerin arasında yanmış kemikler ve parça parça asker esvapları, bazen de üzerinde Türkçe yazılar bulunan yanmış kâğıt parçaları buluyorduk.
Yirmi beş evli bu küçük köyde yalnız üç ev kalmıştı. Ötekileri yanmıştı. Yunanlılar, Duatepe’den çekilirken, tabiî hayvan sürülerini götüremedikleri için, onları da öldürmüşlerdi. Her yerde yığın yığın hayvan leşine rastlıyordunuz.
Yunanların Anadolu kadınlarına muameleleri, bütün vahşet ölçüsünü aşmış gibiydi. O zaman benim şefim olan Binbaşı Tahsin Bey’e Yunanlılar tarafından kirletilmiş kadınların isimlerini raporlara geçirmememizi teklif ettim. Kabul etti. Ne kadar zaman kül olmuş köy evlerinin harabeleri üzerinde oturarak itiraflar dinledim. Hiçbir Katolik papazı, insanın içindeki edebi ve vahşi hayvan hakkında bu kadar içten itiraflar dinlememiştir.
Sakarya savaşı sırasında Mustafa Kemal Paşa'nın hususiyeti bambaşkaydı. Zaferden emin, aksi takdirde bütün arkadaşlarıyla beraber ölmeye hazır görünüyordu.
Durum çok korkunç bir hâl alıyordu. Yüz bin kişilik Yunan ordusu, bütün mühimmatı ve levazımı ile, Ankara’ya gelmek istiyordu. Hatta, Ankara’da bazı İngiliz zabitlerine ziyafet vereceklerini söyleyerek onları davet etmişlerdi. Türk ordusu yirmi beş bin kişilikti. Henüz bir mağlûbiyet geçirmişti. Ateş kuvveti Yunanlıların yarısından azdı, nakil vasıtaları çok kıttı, silâhları değerce düşüktü. Bu, son teşebbüstü. Ya son bir taarruza geçmek ya da mahvolup gitmek gerçeği ile karşı karşıyaydık. Fakat, bizler o günü görmeyecektik. İşte, garip bir surette “ben” denilen şeyin tamamen milletin içine karışmış olduğunu en fazla o zaman hissettim. Millet göçerse, ben de onlarla beraber gitmek istiyordum. Bence kendimin, bir küçük parça olmamın hiçbir önemi yoktu.
188 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.