Yılmaz Özdil, Son Cüret kitabında çok değerli bilgilere yer vermiş. Bu yönüyle çok iyi kitap.
Ancak kitabı okurken o kadar çok bölünüyorsunuz ki hangi tarihte olduğunuzu bile anlamıyorsunuz. Kitapta bir düzen yok. Bu yönü çok sıkıyor insanı.
Bu kitabı okurken bir yandan yine Yılmaz Özdil'in Mustafa Kemal kitabını dinledim.
İki kitapta harfi harfine aynı olan o kadar çok bölüm var ki... Sanki ismi değiştirilmiş yeni kitap diye sunulmuş. Üzücü...
Özetle yeni bir şeyler öğrenmek için okunabilir ancak kitabın düzensizliğinden kaynaklı olarak sıkılmaya hazır olun.
Son CüretYılmaz Özdil · Sia Kitap · 20202,964 okunma
Hatta orada bir müspet gelişme daha oldu; sözü ilk önce İstanbul heyetine verdiklerinde Tevfik Paşa, "Türk milletinin gerçek temsilcisi Ankara Hükûmeti'dir. Sözü Bekir Sami Bey kardeşime veriyorum" gibi çok önemli bir çıkış yaptı. Bunun üzerinde tarihçilerin durması gerekir.
Polikliniğe gelen çocuk hastalara hediye edebilmek için kitap bakınıyoruz ve o nedenle bu aralar sık sık çocuk kitapları okuyorum. Bu kitap çocuk kitabı diye geçse de çocukluğunda okumayan herkes okumalı bence. Hem o kahramanları tekrar yad etmek adına hem de o günleri nasıl yaşadığımızı bilmek adına. Keşke ben de çocukken okusaydım dediğim bir kitap.
Bugün ders yok çocuklar... Ders yapmak bugün bana çok zor geliyor. Yavrularım bugün düşman, güzel İstanbul'umuzun her yerine çıkıyor. Bileğini bükemedikleri Mehmetçik'in haklarını masa başında elinden alarak sanki zafer kazanmış ordular gibi İstanbul'a geliyorlar. Bu acı günde her Türk'ün karalar bağlaması gerekir. Ancak ümitsiz olmak yok.
...
Yurdumuza giren düşmanlar sanmayın ki burada demir atıp kalacaklar. Bunlar çarıklarıyla geldiler ama arkalarına bakmadan kaçacaklardır. Türk milleti hiçbir zaman esir olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Esirlik Türk'e yakışmaz. Türk milleti bağımsız yaşamaya alışmıştır. Bu yurdu sizin gibi vatansever ve azimli gençler kurtaracaktır. Hadi, şimdi eve gidiniz. Okul paydos. Sizler, Ey Türk çocukları! Bağımsızlık için elinizden geleni yapacağınıza dair bana söz veriniz.
Artık kritik günlere gelinmişti. Türk ordusu ilerleyen Yunanlılar karşısında Sakarya Nehri'ne dek çekilmişti. Burada düşmanı karşılamak amacındaydı. Bu kez kağnılar Sakarya'ya akmaya başladı ağır ağır... Türk ordusu çok geçmeden Yunanlılarla varlık yokluk savaşına tutuşmuştu. Sakarya cephesindeki askere şu kesin emir verilmişti: "Kimse ne surette olursa olsun asla geri çekilmeyecek, herkes düşmana karşı koymaya devam edecek.''
Aylar, yıllar derken vatanın dört bir köşesi düşmanlar tarafından işgal edilmeye başlandı. Türk halkı yorgundu, savaşlardan yeni çıkmıştı. Silahı elinden alınmıştı. Elde avuçta bir şey yoktu. Ancak bağımsızlığını kazanmak için silaha sarılmak zorundaydı, hem de tüm yokluklara rağmen...
Mustafa Kemal Paşa bu amaçla Samsun'a çıkmış orduyu toparlamaya çalışıyordu. Bazı illere uğruyor, yöre halkıyla vatanı kurtarmak için neler yapabileceklerini konuşuyordu.
Lâkin, işte, asıl bu gördüğüm şeyler için zafere inanmalıdır. Türk askeri manda leşlerinin derisinden çarık yapıp giyiyor. Türk köylüsü, top arabalarını kendi yorganına sarıp taşıyor, işte, bunun için inanmalıdır.
Bunuda sınav için almıştım ve neredeyse son 150-170 sayfasına kadar okudum. Sınavdan sonra uzun süreli okuyuş için kötü bir tercih,ve benim aldığım yayın 2 kitabıda birleştirmiş (ben ise 1. Kitabın neredeyse sonlarında bıraktım) dili ve olay akışı karmaşık. Açıkçası pek akıcı bulmadım ve beğenmedim de. Belki farklı şartlarda beğenirdim (sanmıyorum) ama tekrar okuyacağım veya şans vereceğim bir kitap değil. Bu kitaptan hoşlanmadım fakat savaşa katılan kişileri ve kuvay-i milliye askerlerini iyice anlatıyor, halkın psikolojisini ve çelişkisine değinilmiş ama oldukça karmaşık. On üzerinden puan verecek olsam üç veya beş veririm.
Küçük AğaTarık Buğra · İletişim Yayınları · 20159,9bin okunma