Jean-Paul Sartre, 1943'de çıkan bir eserinde, varlık araştırmasında uğradığı hayâl kırıklıklarını anlatır. Ona göre hayâl kırıklıkları, varlık içinde yaptığı tahlillerin daima boşluk götürmesinden ötürüdür.
Fenomenolojik varlıkbilim araştırması insanı dönüp dolaşıp kendisine götürmektedir; insanın dışında hiçbir şey bulamaz ve bilemez. İçi ve kendiliğindenliği anlaşılabilen tek şey, insan şuurudur. Varlık sadece odur, bu varlığın çevresiyle olan ilişkisi daima "boşluk"a çıkar."
Albert Camus'ya göre de:
- "Kâinat uyumsuzdur ve bilinemez. İşte ağaç, sertliğini duyuyoruz.
Bu kadarla yetinmek zorundayız. İlim, giderek bize elektronların bir çekirdek çevresinde toplandıkları görünmez bir gezegenler takımından söz edecektir. Bu faraziyedir. Böylece dönüp dolaşıp şiirin alanına geldiğimizi ve hiçbir şeyi bilemeyeceğimizi anlarız..."
Auguste Comte'a göre:
- "Nesneler üstü metafizik kadar, nesnelerin kendisi fizik de bilinemez. İlim, bu iki bilinemez saha ortasında, sadece duyularımızla algıladığımız tecrübe ve gözlemlerin mevzuu olan vakıalarla uğraşabilir!"
Immanuel Kant'a göre, ancak görünen bilinir ve öz bilinemez:
"Bizler sırlarla dolu bir âlemde bir rüyânın rüyâsını görmekteyiz. Gerçekte bildiğimiz hiçbir şey yoktur. Bildiğimizi sandığımız şey, sadece hâdiselerdir. O hâdiseler ki, bilmediğimiz bir objeyle asla bilemeyeceğimiz bir süjenin birbirlerine olan ilişkisinden doğmuştur"
Lâedriye: Şüphecilik, bilinemezcilik. Agnostisizm... Nesnelerin kendilerinin hiçbir zaman bilinemeyeceğini ileri süren felsefe akımı. "Agnostisizm" tâbiri, ilk defa İngiliz filozof
Aldous Huxley tarafından kullanılmıştır ve daha sonra geriye götürülerek bütün bilinemezci görüşleri kapsamıştır. Eski Yunanda duyumcu sofistlere göre, bilgi, duyuların neticesidir ve bunun dışında hiçbir bilgiye erişilemez. Her insanın duyusu kendine göre olduğundan, zorunlu olarak bilgisi de kendine mahsustur ve herkes için geçerli bir bilgi olamaz..."