Seçimler halk egemenliği değil,siyasal elitlerin resmî meşruiyet alması
Hukuki ideolojiden ahlaki ideolojiye varıncaya dek yüzyıllardır yayılan her ideoloji "insan hakları" konusundaki şu bildik "apaçıklığı" savunur durur: her birey siyaset alanında istedigi düşünceleri ve istedigi yanı (yani, partiyi) seçmekte özgürdür. Daha da önemlisi, bu ilk düşüncenin altında yatan ve de sonuçta aldatmacadan
Sendika önceden belirlenmiş bir görüngü değildir. Sendika muayyen bir kurum haline gelir; yani, işçilerin gücü ve iradesini bir politika belirleyip ve bir amaç önerdiği (bunlar sendikayı tanımlar) ölçüde kesin bir tarihsel biçim kazanır.
Sayfa 112 - Sendikalar ve Konseyler (1920)Kitabı okuyor
[...] genel bir hayal kırıklığının iyice koyulaştığı anda yüreğini güçlü, iradesini de kılıç kadar keskin tutabilen biri ancak, işçi sınıfı savaşçısı olarak görülebilir ya da bir devrimci diye adlandırılabilir.
Burjuvazi, bugüne kadar el üstünde tutulan ve önlerinde yerlere kadar eğilinen mesleklerin tüm saygınlığını çekip almış; hekimi de, avukatı da, rahibi de, şairi de, bilim adamını da kendi ücretli emekçisi yapıp çıkmıştır.
Gerçek anlamıyla asla bir kişinin mülkiyetinde olmadığı ve diğer insanlara yönelik olması itibarıyla insanlar arası ilişkilerde gerçeklik kazandığı içindir ki,iktidar ve güç asla fuzuli ve fazlalık olamaz.
Modern diktatörlüklerle geçmişin bütün tiranları arasındaki temel farklılık,terörün artık öncelikle muhalifleri korkutmanın ve yok etmenin bir aracı değil,tamamen boyun eğmiş halk kitlelerini yönetmenin daimi aygıtı olarak kullanılmasında yatmaktadır.
Ama yine de şunun akıldan çıkartılmaması gerekir:Siyasî yetenek ve değerlendirme noksanlığı,tam da Yahudi tarihinin doğasından;yönetimsiz,ülkesiz ve dilsiz bir halkın tarihinden kaynaklanan bir şeydi.