Sadece herkesin sıradan olduğu bir toplumda kahramanlık anlamlıdır. Herkesin sürünün bir parçası olduğu, itaat ettiği bir toplumda nasıl olup da diğerlerinden daha akıllı ve daha cesur birinin ortaya çıkacağı sorusu ise bir paradokstur. Tam da bu yüzden Hollywood sinemasının yarattığı kahramanlar aslında bizden birileri değildir. Her birinin doğa üstü yetenekleri vardır, bizim yapamayacağımız şeyleri yaparlar ve hep insanların iyiliği için çalışırlar. Oysa topluma bir sürü değil de yaratıcılık, zekilik vb. özelliklerin ortalama olarak tüm insanlara dağıldığı, toplumsal koşulların iyileştirilerek tüm insanlardaki potansiyelleri ortaya çıkarılabildiği varsayımıyla yaklaşırsak aslında her bir insanın “kahraman” olduğunu düşünebiliriz ve doğaüstü kahramanlara ihtiyacımız kalmaz.
Nasıl ki çocuk, güçsüzlüğü ve çaresizliği nedeniyle bir aile içinde yaşarsa, erişkin insanların güçsüzlüğü de onu başkalarıyla bir araya getirip bir topluluk oluşturmaya iter.
Hyundai’nin tüketici araştırma programı, çok değerli bir şeyi ortaya çıkardı:
Hyundai, tüketicinin hâlâ araba satın alacak parası olduğunu gördü. Fakat tüketici işinin geleceğine tam güvenemiyor, bu nedenle gereksiz harcamalardan kaçınıyordu. Bunun üzerine şirket “Hyundai Assurance” isimli bir program başlattı. Programın reklamını şu şekilde yaptı: “Şimdi yeni bir Hyundai araba alın; size, gelecek yıl gelirinizi kaybederseniz onu geri alacağımızın teminatını verelim.” Satışlar çift haneli rakamlarla arttı.
Peki, kaç araba iade edildi? Hyundai’nin 2008’de gruba katılan CEO’su Lee Myung-Bak, iade edilen araba sayısının beş olduğunu söyledi...
Dünyanın her yerinde şirketlerin ve markaların dönüşümü alanında çalışırken, değişimin sonunun olmadığını öğrendim. Ama daha ilginç bir şey daha öğrendim: Değişimden nefret ediyoruz...