Hyundai’nin tüketici araştırma programı, çok değerli bir şeyi ortaya çıkardı:
Hyundai, tüketicinin hâlâ araba satın alacak parası olduğunu gördü. Fakat tüketici işinin geleceğine tam güvenemiyor, bu nedenle gereksiz harcamalardan kaçınıyordu. Bunun üzerine şirket “Hyundai Assurance” isimli bir program başlattı. Programın reklamını şu şekilde yaptı: “Şimdi yeni bir Hyundai araba alın; size, gelecek yıl gelirinizi kaybederseniz onu geri alacağımızın teminatını verelim.” Satışlar çift haneli rakamlarla arttı.
Peki, kaç araba iade edildi? Hyundai’nin 2008’de gruba katılan CEO’su Lee Myung-Bak, iade edilen araba sayısının beş olduğunu söyledi...
Dünyanın her yerinde şirketlerin ve markaların dönüşümü alanında çalışırken, değişimin sonunun olmadığını öğrendim. Ama daha ilginç bir şey daha öğrendim: Değişimden nefret ediyoruz...
Suudi Arabistan’da yoğun şekilde çalıştıktan sonra, orada ki çoğu kadının kullandığı çarşaf ve başörtüsünün etkileri üzerine uzun süre düşündüm. Her şeyle, özellikle de başka-larının bakışlarıyla bağlantımızın kesilmesinin, bağ kurma yeteneğimiz üzerindeki etkisini merak ediyordum. Sonra Hong Kong’da, yıllardır tanıdığım bir garsonu tanıyamadım ve onunla yeniden tanıştım. Maskenin ardından tanıdık yüz hareketlerini görmek mümkün değil. O an maskenin, bizi virüsten korumaktan fazlasını da yapığını fark ettim. Aynı zamanda empatiyi de ortadan kaldırıyor...
Gerçek şu ki amigdala kronik bir hastalığa benzer. Bir kez enfekte olduktan sonra, sonsuza dek seninle olmakla kalmaz, büyük olasılıkla giderek büyür de…
Günümüzde evlilik yaşamına doğru dürüst hazırlanmış pek fazla kimseye rastlamayışımızın nedeni, insanın bir başkasının gözleriyle bakmasını, kulaklarıyla işitip, kalbiyle hissetmesini asla öğrenmemesidir.
Örneğin tembellik, gerçekte yaşamın önemli ödevlerinden bir kaçış anlamını taşır, dolayısıyla bir kompleks belirtisi gözüyle bakılması gerekir. Çalıp çırpmak ise güvenlik önlemlerinin boşluğundan ya da bir başka kişinin ortada bulunmayışından yararlanarak kendine çıkar sağlamaktır; yalan söyleme, ilgili kimsede gerçeği dile getirme cesaretinin olmadığını kanıtlar. Çocuklarda rastlanacak bütün bu dışavurumların temelinde bir aşağılık kompleksi saklı yatmaktadır.
Özünün yaradıcılıq işini yekunlaşdırdıqdan sonra, zaman istər-istəməz məhvetmə işinə başlayır ki, bundan da nə tanrılar, nə də insanlar can qurtara bilir.