t

Tasavvufî

Aşk Olsun
Dillerindeki tabirler de kendilerine hastır. Lamba "yakılmaz", "uyandırılır". Mum "söndürülmez", "dinlendirilir". Kapı "örtülmez", "sırlanır". Aynı şekilde insan "göçer", "ölmez". Ölü "gömülmez", "sırlanır". "Eyvallah" kelimesini hemen her şey için kullanırlar. Teşekkür, sitem, soru sormak, cevap vermek, kabul etmek, reddetmek için bıkmadan bu tabiri kullanırlar. "Ben" demezler "fakîr" derler. "Sen" demezler, "nazarım" der- ler. Su veya bir şey içene "afiyet olsun" yerine "aşk olsun" derler. Bu söze muhatap olan "aşkın cemâl olsun" der, bunun üzerine "aşk olsun" diyen kişi "cemâlin nur olsun" der. Bu kez mu- hatabı"nûrun alâ nûr olsun", yani "nur nur üstüne olsun" der. Mevlevî dervişleri birbirlerine "cân" derler.
Sayfa 53 - Mevlevilik
1920'de vefat eden büyük Halveti-Melâmî mürşidlerinden Ahmed Amiş Efendi bir gün dervişleriyle yolda gidiyordu. Bir dervişi ayağıyla yol üzerindeki bir taşı kenara itti. Bunu gören o yüce gönüllü kişi şöyle uyardı onu: "Ayağınla itme o taşı. Çün-kü o da, her canlı-cansız gibi Allah'ı zikrediyor. Bu yüzden hürmet göster, elinle al, kenara koy."
Sayfa 24
Reklam
Tarikatin en önemli ilkelerinden birisi, her müridin bir iş sahibi olması gereğidir. Çünkü insan dünya ve ahiret arasındaki dengeyi korumalıdır. İnsanlardan hiç bir şey istememeli, takva sahibi olmalıdır. Hasanşâzeli zengin bir kişiydi. Çiftlikleri var- dı, insanlara, fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine yardım ederdi. Elbi- seleri güzel ve rahattı. Yemeklerin en iyisini yer, o zamanlar için büyük bir nimet olan soğuk su içerdi. Bir gün kaba ve kirli elbi- seler giyen bir kişi yanına geldi. Hasan Şâzelî'nin güzel ve pahalı elbiselerini görüp şaşırdı. Hasan Şâzelî'ye şöyle dedi: "Ey imam Allah'a bu elbiselerle ibadet edilmez." Hasan Şâzelî'nin yaşlılıktan gözleri görmüyordu. O yüzden o kişinin elbisesine dokundu. Kaba olduğunu anladı. Ona şöyle dedi: "Benim elbisem insanlara diyor ki ben size muhtaç değilim. Ama senin elbisen insanlara diyor ki ben size muhtacım."
Sayfa 180
Melamilik
Dervişin Allah'a dostluk yolunun üç aşamasıanlatılur: Tevhid-i ef'ål, tevhid-i sıfât, tevhid-i zât... Tevhid-i ef'ål, bütün işlerin ve hayat denen olaylar zincirinin aslında Allah'ın eseri olduğunu unutmamaktır. Yağmurun yağı- şından ölüme kadar her şey böyledir. Derviş her işi Hak'tan bil- meyi öğrenince işleri birlemiş olur. Tevhid-i sıfât, bütün sıfatların aslının Allah olduğunu gör- mektir. Yağmurda, karda, yazda, kışta, içte, dışta, kendinde, öte- kinde, kuvvette ve zaafta Allah'ı görmek esastır. Derviş bu birleme yolunda aslında kendini de birler. Şeffaf bir varlık olur. Nefsinin artığından arınır. Benlik perdesi aralanır, ruhunu göstermeye başlar. Benlik aradan çıkar. Nefsi ile ruhu birleştiği gibi, insan da Mevlâ ile birleşir. Böylece yaradılış gayesine erişir. Bu yolda çoğu insanın söz olarak tekrarladığını o yaşamaya başlar: "Lâ mevcûde illâ Hû." Yani, Allah'tan başka hiçbir varlık yoktur. Bu şekilde tevhid-i Zåt mertebesi gerçekleşir. Melâmî dervişi her olanı Allah'tan bildiği için hoşgörü sa- hibidir. Fakat bu hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı birbirine karış- tırdığı anlamına gelmez. Çünkü hayır Allah'tan, şer ise insanın nefsinden gelir.
Sayfa 167
Bütün tarikatler Hazreti Peygamber'in iki dostuna dayanır. Açık zikir yapan Kâdirilik, Rifâilik gibi tarikatler Hazreti Ali'ye, gizli zikir yapan Mevlevilik ve Nakşibendilik gibi tarikatler ise Hazreti Ebu Bekir'e dayanırlar. Sufilere göre bu iki yüce dosta ayrı ayrı zikir usullerini talim eden Hazreti Peygamber'dir. Bütün tarikat silsileleri bu iki halifeye ulaşır. Aslında diğer sahabelerden de silsileler gelmiştir, ama onlar kaybolmuş, bu iki büyük sahabenin yolları Allah'ın lutfuyla bugüne dek gelmiştir.
Sayfa 27
Fincan ufak tefek ve pek alçakgönüllü. Cezve ise kibirli. Burnu havada. Fakat o büyüklenen cezve, mütevazı fincan karşısında eğilmek zorunda kaldı. Zaten fincan mütevazı olduğu için, insan cezvenin değil, onun alnından öper.
Sayfa 182
Geri16
66 öğeden 61 ile 66 arasındakiler gösteriliyor.