Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Her nimete teşekkür gerekir. Bunu Mevlevî edebinde görürüz. Mevlevî dervişleri sofraya oturduklarında sofrayı, kapıdan girerken pervazını, yatarken yorganı ve yastığı öperler. Neyzen üflemeden evvel ve bir kişiye vereceği zaman neyini õper. Bütün bu öpücükler kişinin her şeyi Allah'tan bilmesindendir. Böyle bir talibin hayatı aşk ile, muhabbet ile dolar.
Sayfa 24
1920'de vefat eden büyük Halveti-Melâmî mürşidlerinden Ahmed Amiş Efendi bir gün dervişleriyle yolda gidiyordu. Bir dervişi ayağıyla yol üzerindeki bir taşı kenara itti. Bunu gören o yüce gönüllü kişi şöyle uyardı onu: "Ayağınla itme o taşı. Çün-kü o da, her canlı-cansız gibi Allah'ı zikrediyor. Bu yüzden hürmet göster, elinle al, kenara koy."
Sayfa 24
Reklam
Bütün tarikatler Hazreti Peygamber'in iki dostuna dayanır. Açık zikir yapan Kâdirilik, Rifâilik gibi tarikatler Hazreti Ali'ye, gizli zikir yapan Mevlevilik ve Nakşibendilik gibi tarikatler ise Hazreti Ebu Bekir'e dayanırlar. Sufilere göre bu iki yüce dosta ayrı ayrı zikir usullerini talim eden Hazreti Peygamber'dir. Bütün tarikat silsileleri bu iki halifeye ulaşır. Aslında diğer sahabelerden de silsileler gelmiştir, ama onlar kaybolmuş, bu iki büyük sahabenin yolları Allah'ın lutfuyla bugüne dek gelmiştir.
Sayfa 27
tasavvufun kendisi vardı, ismi yoktu. Bugün ise kendisi yoktur, ismi vardır.
Hazreti Peygamber onların geçimleriyle bizzat kendisi ilgilenirdi. Sahabeler de Hazreti Peygamber'in teşvikiyle bu ilim ve irfan yuvasını desteklerdi. Suffe, İslâm'ın ilk medresesi olduğu kadar, ilk dergâhı da sayılabilir. "Tasavvuf" ve "sufi" kelimeleri sonradan ortaya çıktı demek, onların yaşadığı hayat sonradan ortaya çıktı demek değildir. Bu hayat Hazreti Peygamber ile başladı. Yani sufiliğin kendisi vardı ama adı yoktu. Hatta bir velî 1800'lerde şunu söylemiştir: "Peygamber Efendimiz zamanında tasavvufun kendisi vardı, ismi yoktu. Bugün ise kendisi yoktur, ismi vardır."
Sayfa 27
iki cihan mutluluğunu kazandıran şey ilmimizle âmil olmamızdır.
Bir gün İmâm-ı Azam: “Şükürler olsun bunca vakit geçti, nihayet ilmin esaslarını öğrenebildin." deyince, "Başka öğrenecek ne var ki?" diye sorar. İmâm-ı Azam: "En önemli ve iki cihan mutluluğunu kazandıran şey ilmimizle âmil olmamızdır." deyince ilimden irfana geçme gereğini hissetti.
Sayfa 28 - Yorumda
Zünnûn-i Mısrî şöyle derdi:
"Kulun Allah'a muhabbetinin alâmeti, Allah'ın habibi Hazreti Muhammed'e ahlâk, iş, emir ve sünnetlerinde uymaktır."
Sayfa 29
Reklam
Türkler'in "Veysel Karani" dediği büyük zatın asıl adı Üveys el-Karani'dir. Hazreti Veysel Karani Peygamberimizi görememiş, fakat O'nun aşkıyla büyük bir makama ulaşmıştı. İşte bir mürşidi görmeden o mürşidin terbiyesinden geçenlere da bu sebepten "Üveysî" denir.
Sayfa 30
Cüneyd-i Bağdadî'nin halifelerinden idi. Üç tarikat Şeyh Şiblî'den köklenir: Kâdiriyye, Mevleviyye ve Rifâiyye. Bir gün Şibli'ye sordular, "Sana bu ilimde ilk rehberlik eden kimdi?" Şibli cevap verdi: "Bir köpek." Bunun üzerine "Nasıl olur? Biraz açar mısın?" diye tekrar sordular. Şibli Hazretleri şöyle cevap verdi: "Bir köpek gördüm, bir derenin yanında durmuş su içmek istiyordu. Fakat suda kendi aksini görüyor, ondan korkuyordu. Suyu içemedi. Köpek susuzluktan harap ve bitap düştü. Sonunda suya kendini attı. Kana kana su içti. Ben de Allah'ın bana ibret olarak yarattığı bu olaydan dersimi aldım."
Sayfa 31
Burada "silsile" kavramını açıklayalım. Her tarikatınbir "silsile"si vardır. Silsile, zincir demektir. Bir tarikat kolunun asırlara yayılan tarihi derinliğini ve sürekliliğini gösterir. Silsi- ledeki her bir isim, bir önceki ismin "halife"si, bir sonraki ismin "mürşid"idir. "Halife", üstâdının manevi terbiyesiyle olgunlaşıp, kendisi de manevi terbiye verme kabiliyetine ulaşmış kişidir. Silsile, bir mürşidin arkasındaki müthiş manevi birikimin bir simgesidir. Bir silsileye bağlı olmak, genellikle mürşid olmak için şart sayılır.
Sayfa 31 - Silsile örneği olarak Seyyid Muhammed Raşid(ks) hazretlerinin silsilesini örnek verdi
İslâm dünyasının her köşesinde bir tekke, bir zaviye vardır. Kimi Kadiri, kimi Nakşi, kimi Halveti, kimi Şâzelî... Her toplumun içinde kandil gibi parlarlar. Edebin adresi, muhabbetin kalesidir onlar... Nasıl mezhepler, İslâm fıkhının yorumlanmasından doğmuş ise, tarikatler de gönül yolu olan tasavvufun farklı yorumlan- masından doğmuştur. Nasıl farklı mezheplerin hepsi imanda, Kur'an'da ve sünnette bir ise, farklı tarikatlerin hepsi de Allah'ı tanıtmakta ve Allah'a ulaştırmakta birdir.
Sayfa 34
66 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.