Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türk ve İslâm Tarihi

Profil
Hârizmşahlar - Hükümdar ve Saray
Hârizmşahlardaki hakimiyet telâkkisi, hükümdar ile hükümdar ailesi arasındaki ilişki şekilleri, saray teşkilâtı, teşrifât usulleri, lâkaplar ve unvanlar, önemli oranda Büyük Selçuklu İmparatorluğu'ndan intikal etmiştir. Hârizmşahlar klâsik bir Türk-İslâm sultanının yetki ve sorumluluklarını şahıslarında toplamışlardı. Veliaht gösterme geleneği bulunmakla birlikte, buna uymama yönünde davranışlar her zaman var olabilmiş, taht hak edildiğinde cülus ve biat töreni yapılmıştır. Hükümdarın divân müzakerelerini kafes arkasından dinlemesi ve Ramazanda huzur dersleri tertip ettirmesi gibi, Osmanlılar devrinde devamını gördüğümüz bazı saray âdetleri, Hârizmşahların sarayında da uygulanmıştır. Büyük Selçuklular ve özellikle de Sencer dönemi örneğinde teşkilâtlanan Hârizmşahlarda devlet dört önemli unsurdan oluşmaktaydı. Bunlar Saray, Hükümet, Ordu, Adalet teşkilâtlarıydı. Şimdi bunlarla ilgili en önemli hususları görebiliriz.
Böylece bir köle olan Anuştigin'in, Selçuklulara tam bir sadakatle bağlı, dıni ve iktisadi bakımdan çok önemli bir bölge olan Hârizm'i kendi ailesinde muhafaza etmesini bilen bir evlada, Kutbuddin Muhammed'e sahıp olmasıyla başlayan Hârizmşahların bölgedeki maceraları, bundan sonra beş Hârizmşahla devam etmiş olmaktadır. Atsız, babasının yolunu takıp etmekle birlikte, bağımsız bir devlet kurmak fikrini daima önde tutmuş ve hudut vilayetinden bir devlet çıkarmak içın son nefesine kadar yorucu ve yıpratıcı bir mücadeleyi sürdürmüştür. İl Arslan dönemini devletin rüşte eriş devresi olarak nitelemek mümkün iken, bunu takip eden Alaaddin Tekiş Hârizmşahları imparatorluk haline getirmiştir. Onun dönemi her yönüyle Hârizmşahların en olgun çağıdır. Fakat Sultan Tekiş'in siyasi görüş ve idare kabiliyetinden mahrum oğlu Muhammed Hârizmşah bu avantajı gerektiği şekilde değerlendirememiştir. Üst üste parlak zaferler kazanmış, sınırlarını süratle genişletmiş ve fakat gelişen şartlara ülkenin idari düzenini uyduramamıştır. Muhtar sayılabilecek bir eyaletten, uzun mücadelelerden sonra, önce tâbi bir devlete, nihayet bu devlet Horasan, İran ve Irak'ta Selçuklulara varis büyük bir imparatorluk haline getiren Hârizmşahlar, geniş imparatorluklarının parçaları arasındaki bağı yeteri kadar kuramamışlardı.
Reklam
Yassı Çemen Savaşı (10 Ağustos 1230)
Türkiye Selçuklu ve Eyyubi birleşik ordularıyla Celâleddin'in güçleri 10 Ağustos 1230'da Erzincan yakınlarındaki Yassı Çemen mevkiinde karşılaştılar, savaş Hârizmşahların yenilgisiyle son buldu. Yassı Çemen'den sonra ise Sultan, Moğolların yakın takibindedir. Köşe bucak kaçarken nihayet Amid dağlarında bir Kürt köylüsü tarafından öldürülmüştür.
Hârizmşahlar'ın Son Hükümdarı; Celâleddin (1220-1231)
Celâleddin, Moğolların eline geçmemesi için annesi ve haremini teşkil eden kadınların nehre atılmalarını emretmek zorunda kalmış, çemberin çok daraldığı ve kurtuluş ümidinin kalmadığını düşündüğünde kendi atını da nehre sürmüştür. Onu ancak az sayıda Hârizmli takip edebilmiştir. Celâleddin'in bu cesareti karşısında Cengiz Han; “Bir babanın işte böyle bir oğlu olmalıdır” diyecektir.
Horasan şehirleri de birer birer Moğolların ellerine geçmekteydi;
Hârizmşahlar İmparatorluğu'nun büyük hükümdarı(Alaaddin Muhammed); "Vaktiyle sahip ve hâkimi bulunduğumuz o geniş ülkelerden bize mezar olacak iki zirâlık yer bile kalmadı."
Buhara Muhasarası
Hadiseden kurtulan bir Buharalı Horasan'da durumu şu cümle ile özetlemişti: "Moğollar yıktılar, yaktılar, öldürdüler ve gittiler."
Reklam
Otrar Vak'ası
Moğol elçilik heyetini de içeren ticaret kervanı Seyhun kenarında Hârizmşahların sınır şehri Otrar'a geldiğinde, buranın valisi tarafından casusluk ithamıyla durduruldu. Terken Hatun'un yakın akrabası olan Gayır Han lâkaplı İnalcık, maiyetinde 20.000 süvari bulunan güçlü bir vali idi. Kafiledekileri tevkif etti, mallarına el koydu, sonra da kaçabilen biri hariç, hepsini öldürttü. Kaynakların tamamının cinayet olarak niteledikleri bu katliâmın sebebi, İnalcık'ın mal hırsı idi. Şüphesiz bu gelişmeler içerisinde ve/veya karşısında Alaaddin Muhammed'in tavrı da çok önemlidir. Bu konuda farklı rivayetler bulunmakla birlikte, onun katkısının, hiç değilse ciddi ihmalinin bulunduğuna şüphe yoktur.
Hârizmşahların Siyasi Tarihi - Alaaddin Tekiş (1172-1200)
Alaaddin Tekiş, Hârizmşahlar sülalesinin en mümtaz simasıdır. Hayatı boyunca uzun ve yorucu mücadelelerde bulunmuş, her sene ülkesini biraz daha büyüterek, devletinin sınırlarını ileri noktalara götürmüştür, Rakip komşu hükümetlerin de, kendi politikaları doğrultusunda destekledikleri taht iddiacısı kardeşi Sultanşah'la yirmi yıla yakın mücadele etmek zorunda kalmış olmasına rağmen Hârizmşahlar Devleti'nin düzenli sivil yönetimi, iyi teşkilâtlanmış ordusu ve bunlara bağlı olarak geliştiği şüphesiz olan ilim ve sosyal hayatıyla en olgun dönemi, onun zamanıdır. O adaleti, halkına şefkati yanında, dengeli politikası, zekâsı, cesareti ve geliştirdiği muntazam yönetim teşkilatıyla devletini bir imparatorluk haline getirebilmiştir.
Hârizmşahların Siyasi Tarihi - Kutbuddin Muhammed (1097-1127)
Büyük Selçukluların umumi valisi sıfatıyla ve otuz yıl süreyle Hârizm'i idare eden Kutbuddin Muhammed, mükemmel bir yönetici, zeki bir siyaset adamı olarak adaletli bir yönetim kurmuş, halkı hoş tutmuş, özellikle ulemânın yakın desteğini görmüştür O babasının sağlığında Merv'de iyi tahsil görmüş, siyaset usullerini öğrenmiş, yetenekli bir idareci olarak yetişmişti. İlmin ve dinin hamisiydi ve Selçuklulara karşı dürüst ve sadık kalarak Hârizm'deki mevkiini, mütemadiyen güçlendirmeye, nüfüz ve kudretini artırmaya çalışmış, bunda da başarılı olmuştur. Sultan Sencer'in sarayına bir sene kendisi, ertesi yıl ise büyük oğlu Atsız gelir, bu sırada Hârizm'in vergisini getirirler, ayrıca gerekli hediyeleri takdim ederlerdi. Hükümdar da kendilerine iltifat ve hediyelerini eksik etmezdi. Kutbuddin Muhammed, müstakil bir hükümdar olamadıysa da, gelecekte sülalesine Hârizm'de sağlam bir zemin hazırlamıştır. Onun mahir ve güçlü idaresi altında Hârizm, maddi ve manevi yönlerden büyük gelişmeler kaydetmiştir. Geniş bir imparatorluğun önemli bir parçası olması sayesinde, ticari ilişkileri artmış, bunun sonucunda ülke zenginleşmiş, kendisi de güç kazanmıştır. Nitekim adına yazılan bazı eserlerde onun için padişah, kutbü'd-dünya ve'd-din, ebü'l-feth, mufnü emiri'l-mü'minin gibi lâkapların kullanılmış olması bu durumun kanıtıdır. Onun vefatı üzerine, Sultan Sencer tereddüt etmeden bir menşurla büyük oğlu Kızıl Arslan Atsız'ı Hârizmşah tayin etti.
Hârizmşahlar'ın Atası Anuştigin
Hârizmşahlar hanedânının bilinen atası Anuştigin'in, Garcalı bir Türk olduğu, tarih kaynaklarının verdiği bilgilerle kesin olarak belirlenmişse de, mensup olduğu kol konusunda yeterli açıklık bulunmamaktadır. Bu sebeple de araştırmacılar; Oğuzların Beğdili boyuna mensup olduğu, Çiğil, Yağma, Karluk, hatta Halaçlardan olabileceği gibi farklı ihtimalleri ileri sürmüşlerdir. Biz bu tartışmaları bir kenara bırakarak Anuştigin'in Büyuk Selçuklu emirlerinden Bilge Tigin tarafından Garcistan'da satın alınarak, Saray hizmetlerinde istihdam edildiğini ifade edelim.
288 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.