Birisini gerçekten düşünmek ; başka hiçbir şeyle, ne temizlik, ne uçan sinek, ne yemekler, ne kaşıntılar, hiçbir şeyle ilgilenmeden onu her dakika düşünmektir.
Başarılı bir avukat olan Jean Baptiste Clamence, Hollanda'da Mexico City isimli barda, orada tanıştığı bir adamla yaptığı sohbetle başlar roman. Aslında sohbet denemez. Monolog tarzı, kendi sorup kendi cevapladığı bir konuşma. Kendi hayatını anlatırken, aslında kendini de çözümler. Yaptığı her şeyin, her niyetin altında ne olduğunu su yüzüne çıkarır. Özellikle Fransa 'da yaşadığı dönemde bir gece evine dönerken köprüden kendini atan kadının intiharına şahit olması ve hiçbir şey yapmaması sonrası onda pek çok değişikler ortaya çıkar. Kadının ölümü sonrası ne ertesi gün ne sonrasında asla gazete alıp okumamıştır. Herkese, her şeye karşı yabancı olmuştur. Hayatının bundan sonrasında keyfe, umarsızlığa, umut etmemeye adamıştır neredeyse. Ama bazen de içini kemiren duygulara da kapılır.
Camus, Varoluşçu Felsefeye inanan bir yazardır. Ona göre hayat saçmalıklarla doludur ve anlamsızdır. Ancak bütün bu saçmalığına, hayatın absürtlüğüne rağmen, Camus intiharı reddetmiş, yaşamakla ilgili her zaman mücadeleyi savunmuştur.
DüşüşAlbert Camus · Can Yayınları · 202317,3bin okunma