Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Hiç Dünyalığımız Olmazdı
Somuncu Baba'nın dervişlerinden biri ziraatla meşgul idi. Bir tarla şeyh için, bir tarla kendisi için ekti. Şeyhi için ektiği tarla mahsul vermedi. Kendisi için ektiği tarla ise fevkalade mahsul verdi. Şeyh, bir gün dervişe, "Bizim tarla hangisidir?" diye sordu. Derviş utandı, kendi tarlasına işaret ederek: "Bu sizindir." dedi. Şeyh tarlaya bakınca üzüldü. Derviş niçin üzüldüğünü sorunca buyurdu ki: "Hiç dünyalığımız olmazdı. Acaba bu hangi günahımızdan oldu. Dünyada malın çok olması, bizce makbul değildir. Zira ahiret için çalışırız. Belki bu, günah tohumunun büyümesindendir." dedi. Bunun üzerine derviş, hakikati söyledi. (Şakaiku'n-Numâniye, Taşköprüzâde/ Fazilet Takvimi-28 Eylül 2015)
Reklam
Hikâye olunur ki:
Abbasî halifesi Me’mûn, kendisine bir vezir seçmek istediğinde şöyle yazmıştır: “Gerçekten ben, işlerimin idaresinde kendim için bir adam isterim ki hayırlı ve övülen hasletleri zâtında toplasın. Edepli, terbiyeli tecrübeli ve isabetli görüş sahibi olsun. Kendisine emanet edilen sırlar ile kaim ve emin, uhdesine ihale olunan önemli işlerin yapılmasında gayretli olsun. Hilmiyle sükût edip ilmiyle konuşsun. İşaretten hemen anlayıp her yönden işinde tedbirli olsun. Âlimlerin vakarına, akıllıların tevazuuna, zekilerin ve fakihlerin anlayışına sahip olsun. Kendisine ihsan olundukça şükredici, eziyet olundukça sabredici olsun. Mahrumiyete sebep olacak şeylere vaktini harcamayıp güzel ifadesi ve tatlı dili ile insanların gönlünü hoşnut etsin.”
Daha manalı bir dünya için, moda algısıyla maddeleştirilen insanlığın, manayı ön plana alan bakış açısına ihtiyacı var…
Tokat Adedi
Bekr bin Abdullah el-Müzenî, misafirlikteki bir kısım davranışı “tokat” ölçüsüyle anlatır: “İnsanların bir tokadı hak edeni, bir yemeğe davet edildiğinde beraberinde davet edilmeyen bir kişiyi daha götürendir. İki tokadı hak edeni, birilerinin evine girdiğinde ona ‘Şuraya otur.’ denildiğinde ‘Hayır, buraya oturacağım.’ diyendir. Üç tokadı hak edeni ise kendisine bir yemek takdim edildiğinde ‘Benimle birlikte ev sahibi de oturmadıkça yemem.’ diyen kimsedir.”
İnsanlık tarihinin savaşlarla yoğrulup şekillendiği bir gerçek. Hâliyle bin yıllar içerisinde, ne kadar uyulup ne kadar uyulmadığı bahs-i âhar olsa da harplerin de kendine göre bir usulü, üslubu, kaidesi olmuş elbet. Bu ahvali, İslâm'dan önce ve İslâm'dan sonra diye ikiye ayıralım isterseniz.
Reklam
Mübareke مباركه
Mübareke kelimesi, "tebrik etmek, kutlamak" manasına gelen Arapça bir kelimedir. "Bayramınız mübarek olsun." yahut "Cumanız mübarek olsun." gibi gündelik kullanımlarda karşımıza çıkan "mübarek" sözcüğünün, geleneğe dönüşmüş bir iş için isim olmuş hâlidir mübareke.
BİZ FÂTİH’İN TORUNLARI, KOSTANTİN’DEN AŞAĞI KALAMAYIZ”
Birinci Balkan Harbi esnasında Sultan İkinci Abdülhamid Han, Selanik Alâtini Köşkü’nden, Beylerbeyi Sarayı’na taşınmıştır. Birinci Dünya Savaşı esnasında ise İngiliz ve Fransızların Çanakkale’yi geçebilecekleri endişesine kapılan İttihat ve Terakki Fırkası mensupları, Sultan Reşad’ı, hükümeti ve Beylerbeyi Sarayı’nda ikamet eden eski padişah
Bin Kişiye Bedel
Fatih Sultan Mehmed Han devrinin ileri gelen âlimlerinden Muhyiddin Mehmed Efendi (Manisazâde), İstanbul’da Ayasofya Medresesi’nde ders görmüş, sonrasında Molla Hüsrev Hazretleri’nin hizmetinde müderrislik yapmıştır. Manisazâde, talebeliği sırasında medresenin üst katındaki bir odada kalırdı. Büyük bir azim ve gayretle ders çalıştığı için kandili seher vaktine kadar hiç sönmezdi. Sultan Mehmed Han, Saray-ı Âmire’den o ışığı görür, ama odada kimin kaldığını bilmezdi. Padişah bir gün Molla Hüsrev’e en faziletli talebelerinin kimler olduğunu sordu. Molla Hüsrev: “Manisazâde’dir.” deyince sultan: “Ondan sonra en makbulünüz kimdir?” diye sordu. Tekrar “Manisazâde’dir.” cevabını alınca sultan: “Bunlar iki ayrı kişi midir ki benim iki defa sualime de aynı cevabı verdiniz?” dedi. Molla Hüsrev: “Padişahım! Manisazâde iki değil, bir kişidir. Lâkin bin kişiye bedeldir!” diye cevap verdi. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed Han: “Bu talebe filanca odada mı kalıyor?” diye sorarak, her gece ışığı yanan odayı tarif etti. Molla Hüsrev: “Evet, odasının ışığı yanan kişi, budur.” dedi.
Reklam
Öldü Demeden Vefat Haberi Nasıl Verilir?
Kaptan-ı deryâ Kaplan Mustafa Paşa, donanma ile İzmir’e geldiğinde Allahü Teâlâ’nın takdiriyle vücut gemisi, muhalif esen ecel rüzgârı sebebiyle ölüm girdabına düşüp rahmet denizine daldı.
Öldü Demeden Vefat Haberi Nasıl Verilir?
Vani Efendi, dünyalıklardan el çekmişken hayat elbisesinin yakası, ecel pençesinin eline geçti...
BITKILER NE ZAMAN DİKİLİR, AĞAÇLAR NE ZAMAN BUDANIR?
Ay, Dünya'nın uydusu olması hasebiyle günlük hayatımızda birçok şeyi etkiler. Çekim kuvveti sebebiyle akla gelen ilk etkisi medcezir hadisesidir. Bununla birlikte çiftçiler için de çok önemli bir veri kaynağıdır.
Hususiyetle Manevi Tedbirler Alına!
Sefere çıkan ordunun zaferle dönmesi için cephede verilen mücadeleden çok daha fazlası seccadede; hatimlerle ve göz yaşları ile can-ı gönülden yapılan dualarla veriliyordu...
87 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.