Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Aile hayatı, geleneksel biçimiyle eğer aileler günde en azından bir kez birlikte sofraya otururlarsa devam edebilir.
Sayfa 256 - PdfKitabı okudu
Denis Papin'in 17. yüzyılın sonunda yaptığı yiyecekleri kaynatılmış şekerde saklama deneyleri, Leibniz'e keşfini ordunun cephede beslenmesine uyarlama ilhamı vermişti.52 O tarihe kadar, mikroplar, Jan van Leeuwenheuven'in mikroskobuyla ortaya koyulmuştu. Sağduyulu varsayım, küfe neden olabilecek görünebilen mantar ve kurtların,
Sayfa 247 - 248 - PdfKitabı okudu
Reklam
Sınıfsal ve gelir düzeylerindeki farklılıklar devam ettikçe, Batı dünyasındaki beslenme sistemin değişmesi, ancak gelişmiş ülkelerdeki insanların yedikleri ortalama miktarın sürekli artması biçiminde oldu. 18. yüzyılın sonunda alınan ortalama miktar 2000 kalori civarındaydı. Günümüzde ise bu miktar 3000'e yükseldi. İkinci Dünya Savaşı sonrası istisnai mahrumiyet döneminden beri, Batı dünyasının sanayi ve sanayi sonrası dönemde alt sınıf Batı dünyası yetersiz beslenmeden aşırı beslenmeye doğru yol almaya başladı. ABD'de ve kuzeybatı Avrupa'nın bazı kesimlerinde, obezite yetersiz beslenmeden daha önemli bir sorun haline geldi. Şişmanlık toplumsal mahrumiyetin en açık göstergelerinden biri oldu. 1978'de General Mills'in ürün geliştirme uzmanı Arthur Odell'in söylediği gibi, “Beslenmeyi satamazsın. Kahretsin, insanların tek istediği kola ve kızarmış patates!"23 Aşırı beslenen Batı'nın kötü gidişatını Marco Ferreri çok ilginç ve bir o kadar da itici filmi La Grande bouffe'de, Sade tarzı bir fanteziyle karakterlerin ölene kadar yemek yemeleriyle göstermişti. Monty Pytthon'daki obur karakter M. Creosoteson da yemek sonrası ağzına attığı nane şekeriyle çatlayarak ölür. Ancak, film yapımcılarının hicivlerinin hedefi şaşmıştır: Batı toplumunda, aşırılık kurbanları her zaman için fakir olarak sınıflandırılanlardır. Yemeğin çok ucuz olması hayatı tehdit eden bir olgudur. Dünyanın birçok yerinde, zenginlerin hastalıklarına daha az rastlanır.
Sayfa 239 - PdfKitabı okudu
Çikolata
Huntley ve Palmer bisküviyi dönüştürdüler. Diğer endüstriler, insanlara tamamen yeni gelecek ürünler yarattılar. Örneğin, çikolata tekrar yaratıldı. Lüks bir içecekken, seri üretimine geçilen bir katı gıda maddesine döndü. Bu değişimi gerçekleştirmek için, kakao çekirdeğini ezen mekanik fabrikalardan fazlası gerekiyordu: böyle fabrikalar 18. yüzyılın sonlarında Barselona ve Bologna'da vardı ama onlar hâlâ çok özel müşteriler için son derece pahalı bir ürün üretiyorlardı. Yeni bir ürünün geliştirilmesi yeni bir kültürel iklimi beklemeliydi, davranış biçimlerinde ortaya çıkacak bir devrimi. Teknoloji, kıta Avrupasından geldi -Ispanya ve İtalya'dan, kakao çekme işleminin ilk kez mekanik hale geldiği yerler; sonra Hollanda vardı sırada, Conrad van Houten toz kakaoyu icat etmişti; sonra İsviçre, Caillier ve Nestlé ailesinin evlilik yoluyla birleşerek sütlü çikolata üretmeye başlamaları. Ancak, zevklerdeki devrimi yaratan, İngiliz Quakerlar oldu. 18. yüzyıl ve 19. yüzyılın başlarında, sivil olanaksızlıklar Quakerları işe girmeye zorladı. Çikolata işi onları özel olarak ilgilendiriyordu çünkü kakao alkolsüz bir içki potansiyeline sahipti. Ürünlerinin fiyat ve ulaşılabilirlik bakımından kitlesel pazara girebilmesini sağlamak, Yorklu Frys veya Bournvilleli Cadburys gibi ailelerin yanıp tutuştukları şeydi. Sonuçta elde edilen ürün, çikolataydı.
Sayfa 233 - PdfKitabı okudu
Peksimet 18. yüzyıl tezgâhlarda insan eliyle yapılırdı.
Sayfa 232 - PdfKitabı okudu
Yeni kırsal kesim üretim ölçeği ve yeni dağıtım ve stok metotları arasında, işlemlerin makinelerle yapılır hale gelmesi yiyeceklerin ulaşılabilirliğini artırdı. Yiyecek üreticisi diğer sanayileri taklit etti: 19. yüzyılda buhar gücüyle yapılan üretim, 20. yüzyılda elektrik, standartlaşma ve mekanik montaj hattı. Hikâye, genellikle kahramanlar üzerinden anlatılır, şahsi gayretin vücut bulduğu mucitler veya girişimcilerin gerçek hikâyeleri. Gerçekte, yiyecek üreticisini fabrikalara taşıyan süreçler mütevazı, aşama aşama ve taklide dayalıdır. Üçü çikolata tableti, margarin ve et suyu tableti- sanayi çağının icatlarıydı. Bisküvi en eski ve en yaygın tüketilen yiyeceklerden biriydi ama artık bir sanayi ürününe dönüşmüştü; yani, artık duyulara farklı biçimde sesleniyordu: düzgün, makineyle çizilmiş bir geometri, şaşmaz bir tekdüzelik ve lezzetin hep aynı olacağının garantisi. Tıpkı çikolata ve et suyu tabletinde olduğu gibi. Bu ürünler, bağımsız zanaatkârın bireysel çabalarından daha farklı olduklarını büyük bir gururla ortaya koymaktaydılar.
Sayfa 231 - PdfKitabı okudu
Reklam
Kahve
Fransa kahveyle 1644 yılında, Sieur Jean de la Roque'un Istanbul sefiriyken kahveyi oradan Mersailles'ya getirmesiyle tanışmıştır. Kahveyle beraber eski porselen fincanlar, en iyi kumaştan yapılmış üzeri altın, gümüş ve ipek işlemeli peçeteler de gelmişti. Kahvesini Türk usulü döşenmiş çalışma odasında içmesinin nedeninin “gerçek bir merak” olduğu düşünülüyordu. Kahvenin, her ne kadar birkaç yıl içinde kendisine avantgarde müptelalar edinmiş olsa da, günlük hayatta yerini bulması için 50 yıllık bir dönem geçmesi gerekti. 1657'de Jean de Thevenot, Parisli aristokratların Mağribi ve İtalyan kahveciler çalıştırdığını gözlemlemişti.
Sayfa 215 - PdfKitabı okudu
Gençliğimde, iki sene Oxford'da, St. John'a College'de araştırma yaptım. Pazar akşamları kravat takar, kız arkadaşlarımızı davet eder ve akşam ayinini düzenleyen vaizi de çağırarak yemeğe çıkardık. Öğrenci salonunda yapılan tatlı sırasındaki sohbet, dönüp dolaşıp, vaize göre yeni konulara gelirdi: Tatlıların içinde genellikle muz olduğu için, muzun mitolojisi ve tarihi sık sık üzerinde konuştuğumuz konulardan olurdu. İslâm geleneğinde olduğu gibi, gerçekten de cennet meyvesi midir? Ilk nerede ve ne zaman yetiştirilmiştir? Nasıl yaygınlaşmıştır? Farklı türlerinin özellikleri nelerdir ve geçmişleri nasıldır? Konu üzerinde ne kadar çok kafa yorulabi- leceği ve araştırmanın şartları da düşünüldüğünde, bu kadar uzun zamanda bu kadar az yol kat ettiğimizi görmek tuhaftı. Yine de, o zamandan beri muz konusunda daha fazla bilgim var. Günümüzdeki muzların soyuna en yakın örneğin Güneydoğu Asya'da yetişen yabani tür olduğunu söylemek mümkün. Eski çağlardan beri Avrupa'da tanınmasına rağmen, muz güçlü egzotik çağrışımları olan bir meyvedir: Yunan ve Roma botanik bilimi izini Hindistan'a kadar sürer. Theophratus'a göre, bilgeler muz ağacı gölgesinde buluşup meyvesini yerlermiş. Her türlü tropik ve subtropik iklime uyum sağlayabilen bu meyve, Ortaçağ'da üretilmeye başlanmış, güney Çin ve Afrika'nın kıyılarında ve birçok bölgesinde yetiştirilmiştir. Her ne kadar Hıristiyan işgalciler tarafından yetiştirilmeye devam edilmemiş olsa da, muz Mağribi İspanya'da bahçe meyvesiydi.
Sayfa 208 - PdfKitabı okudu
Politik ve demografik devrimler en önemli sonuçlardı ama ekolojik mübadelenin en canlı kanıtı, insanların yediği şeylerin tadı ve rengindeki değişikliklerdeydi. İtalyan yemeklerinde o kadar çok domates kullanılıyordu ki domatesten önce İtalyanların ne yaptıklarını insan merak ediyordu.
Sayfa 200 - PdfKitabı okudu
Gonzalo Pizarro, Peru’da “tarçın toprakları” ararken bir ordu kaybetti.
Sayfa 194 - PdfKitabı okudu
203 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.