“Kimi vakitler, ruhumda hissettiklerim dünyaya çıkacak bir kelime bulamaz. Böyle zamanlarda hayat, dört bir tarafıma asılmış donuk bir resim gibi durur. Kalkıp insanların içine karışmak istemem, elimi raftaki bir kitaba atmak istemem, sevdiğim insaları aramak istemem; bitkinlikle kendimi kendi içime uzatırım. Oysa bilirim ki o ağır ve gamlı yurtta, anılarımın çölünden başka bir bekleyen yoktur beni. Orada, söylenip bitmiş şarkıların nakaratları, geri çevrilmiş çiçekler, karşılıksız kalmış cümleler ve ne aradığını bilmeyen bir göçmenin izleri birbirine karışmıştır artık. Hangi şarkı niçin söylenmiştir hatırlamam bile; hatırlamam kim, niçin geri çevirmiştir o çiçekleri; o cümleler neden karşılıksız kalmıştır. Böyle anlarda, beni dünyanın aklında tutacak hiçbir iz bulamam içimde; günler perdelerini çoktan çekmiş, mevsimler çoktan kaldırmıştır sofralarını...”
Bazen, akşamları, herkesin üzerine uzatıldığı kocaman bir musalla taşına benziyor gövdem; kim varsa canı benden çekiliyor sanki, kim varsa bana emanet ediyor göçmen yüzünü.