İbn Teymiyye'nin yaşadığı asırda tasavvuf denilince fena, sekr, cezbe, vecd, vahdet-i vücut, sema, hırka, silsile, tarikat merasimi, tek ke adabı ve usulü, türbe ve yatır ziyareti, ermişlerden medet umma, evliyayı Allah katında şefaatçi ve aracı kılma, gayba erenler v.s. gibi hususlar anlaşılıyordu."' İbn
Teymiyye "İslam'ın ilk şeklinde yok" diyerek bunları reddeder. Buna karşılık Kur'an ve hadislerde çokça geçen velayet, kulluk, takva, rıza, tevekkül, ihsan, sıdk, salah, muhab bet ve ihlas gibi terimlere ağırlık verir. Allah ve resulü ile olmak, onları sevmek ve onlar tarafından sevilmek İbn Teymiyye'de tasavvufun alternatifini oluşturur.^
Bir İlmi Geleneğin İnşa Süreci Nasıl Geçer, Nelerle Karşılaşır İlim İnsanı?
İlim şehrinin kapısı olan Hz. Ali Efendimiz, “Cahilin kalbi ağzında, âlimin ağzı kalbindedir” buyurmuşlar. Bizim medeniyetimizde âlim; kalbi, aklı ve dili müttefik olandır.
Nazarında basiret, aklında feraset, lisanında hikmet, ef’alinde kulluk ve ibadet vardır.
Bizim medeniyetimizde İbn Sina ve Gazali, İbn Arabi ve Fahreddin Razi, İbn Haldun ve İbn Teymiyye, uykusuz gecelerin bereket ve ihlasında ortaktır.
dunya bizim.com
Allah'tan başkasına kul olmayan kimsenin kibri olmaz. Çünkü, yalnız Allah'a kul olmanın gücü buna engeldir.
Hıristiyana şirk, Yahudiye ise kibir galip gelmiştir.
İnsan ya Allah'a kul olur, sadece O'na boyun eğer, yahut da bu dünyanın varlıklarına kul olur, şeytanlar kölelik zincirini boynuna geçirir. Kalbini şeytanlar istila eder. Bu iki şıktan dışarı çıkmaya gücü yoktur insanın.
Dua, ister ibadet duası olsun, ister ihtiyaç ve yardım dileme duası olsun sadece Allah'a yapılır. Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır :
"Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah'a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiç bir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, tapmayın)". (Cin/18)
Kalbler; - Ancak O'na kulluk (ibadet) etmeleri sayesinde başka bir mâbuda ihtiyaç duymaz. - Yalnızca O'ndan yardım isteyerek de, başkalarına boyun eğme zilletinden kurtulur. Eğer kul bu halde değilse, zavallı bir günahkârdır. Bu halden ancak Rabbine itâatte bulunarak kurtulabilir. İşte insanın hali budur. Muhtaç ve yoksundur, ama yine de yazık edip durmadan hatâ işler. Bu yüzden her zaman için Rabbine muhtaç olmaktan kaçınamaz. Bol bol bağışlarını serecek olan O'dur. Kulun da istiğfar etmesi lâzım.
Bir kimse bu gerçeği bilmezse, ona iyice anlatılır, apaçık izah edilir. Buna rağmen hala eski itikadında devam ederse, kendisi mürted kabul edilerek öldürülür
Bir erkeğin, öfke anında karısına «sen
boşsun>> diyerek boşayamayacağını söylemiştir. Öfke ile söylenen sözden sorumlu tutmamıştır kişiyi. Çünkü demiştir, «Öfke anında verilmiş her türlü karar sakattır.
Artık kim Allah'a şirk koşmadan kulluk ederse Allah ondan hoşnut olur ve mükâfatlandırır. Kula, Rabbinin muradına uyarak, sevdiği nimetler gelir. Satıcı ve müşteri gibi. Satıcının müşteriden, istediği paradır. Bunun gereği malı teslim isteğidir. Müşteri de malı ister. Bunun gereği ise parayı ödeme iradesidir. (Allah kulluk istiyor. Çünkü cennetini kullarına satmayı murâd etmiştir. Kul cenneti ister. O halde sâlih amellerin isteklisi olmalıdır. Tevbe 111 de, "Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını, karşılığı cennet olmak üzere satın almıştır," buyurulur).