"Sayım yapıldı. 100 küsür zabit kalmıştı geriye, 80'e yakın da asker. Birkaç at ve kırık bir top kundağıydı bütün bakiye..."
Böylesine zorlu bir savaştan bahsediyoruz. Bu kadar zor ve bu kadar acıklı bir hikayeyi ancak bu kadar saf ve duru bir şekilde aktarabilirdin
Nusret Özcan ... Ancak bu kadar güzel yazabilirdin bu destanı ve böylesine gururla okuyabilirdim ...
Edebiyatımızın ilk yerli romanı olarak bilinen Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat'ı okurken etkilenmemek elde mi dostlarım. O aşkın ufkunda imkansızlığı yaşamamak , Fitnat'ın acılarında kendini bulmamak, o pencerenin pervazında geçen ömrü hayal edip dualar etmemek elde mi? Talat ve Fitnat'ın kavuşmasını beklerken o sona şahit olmayı hangimiz beklerdik...
Okuyun, okutun...
Yine tekrar edeyim: Çok düşün az söyle. Sözünü pek de uzatma, yeter demesinler. İnsanın üstünlüğü konuşmasının güzelliğiyledir. Saçma sapan söz insanı hayvan eder, belki ondan da beter hale getirir...