"Bana göre insan terk ettikleri, terk edebildikleri kadardır. Ardında bıraktıkları ne kadar büyük ve ne kadar kıymetliyse buldukları ve sahip oldukları da o kadar kıymetli oluyor...
Siz şimdi bir kitabın içinde bir hayatı bir hayali bir kız çocuğunun hakikati ya da belki de kendini arayışını okuyacaksınız.
Bu bir yol hikayesi, yolculuk hikayesi desem yalan olmaz ama yarım olur. Zira bu bir arayışın bir buluşun ve hatta bir oluşun hikayesi. Julia ile başlayan ama Sena ile biten bir yolculuğun hikayesi."
Polonyalı zengin bir iş adamının kızı olan Julia, ateist bir ailede büyümüştür. 13 yaşında annesi ve babasının boşanma kararından sonra hayatı altüst olmuştur. Depresyona girip yalnızlaşan bu genç kızın İslam ile tanışma hikayesi tam da bu anda olmuştur.
İnancınız için neleri terk edebilirsiniz? Nelerden vazgeçebilir ve neleri ardınızda bırakabilirsiniz? "İnsan, ardında bırakabildikleri, terk edebildikleri kadardır." derler ya hani... İşte tam da öyle bir hikaye bu.
Gül bahçelerinde doğup o bahçeleri ezen biz gençlerin ateist bir ailede doğup bize gül bahçelerini anlattığı bir hikayeye şahit oldum. Ne güzel bir dine sahip olduğumuzu ve zevklerimiz için bu mübarek dinimizi reddeden gençlere üzüldüm. Sena kardeşimiz bu kitabında ailesi için hidayet istemiş. Bende Rabbimden tüm gençlere hidayet istiyorum. Biz muhteşem bir peygamberin ümmetiyiz ama kimse bunun farkında değil.
"La tahzen innallahe meana.(Üzülme, Allah bizimledir.)"