Belirli yerlerde bir araya gelinir, çeşitli konular üstüne konuşulurdu. Onların birbirleriyle yaptıkları “edeb” çerçeveli tartışmalardan beslenir, öncelikle dinlemeyi, sabretmeyi, düşünmeyi, fikir üretmeyi, bir fikri savunurken karşı tarafı yüceltmeyi, nihayet fikrimizi ifade etmeyi öğrenirdik.
“Edeb” her şeyin önünde gelirdi. Farklı görüşü savunanlar asla muhataplarını küçümsemez, nezaketten ayrılmaz, tepeden bakmaz, galiz ifadeler kullanmazdı.
En samimi dostlar bile bir birlerine “siz” diye hitap eder, kimse kabalaşmaz, aralarına sertlik ve lâubalilik girmezdi.
Çünkü galip gelmek, haklı çıkmak için değil, gerçeği bulmak için tartışırlardı. Her fikrin aynı zamanda bir “içtihad” olduğunu, hakkı/ hakikati arama amacıyla söylenmesi ve samimi olması şartıyla, isabetsiz fikirlerde (içtihadlarda) dahi sevap vaat edildiğini unutmazlardı.
* Yavuz Bahadıroğlu