Ve bazı günler var ki devasa bir bezginliğe kapılıyorum, ve karanlık bir
sıkıntı, gittiğim her yerde, beni kefen gibi sarmalıyor; kıvrımları beni
utandırıyor ve kısıtlıyor, hayat bir vicdan azabı gibi üstüme basıyor. Bu
kadar genç ve bu kadar her şeyden bıkmış... Oysa yaşlı olup hâlâ heyecan
dolu olanlar var! Ve ben, o kadar düşüğüm, o kadar küskünüm! Ne
yapmalı? Gece, lambrilerimin üstüne titrek ışığını yaprak yaprak düşüren
aya, gündüz de komşu çatıları altınla kaplayan güneşe mi bakmalı?
Yaşamak bu mu? Hayır, bu ölüm, eksi, kabir huzuru.
Kendime karşı bir sabırsızlık çöktü üzerime; kendi üzerime yeniden düşmenin tam zamanı olduğunu anladım. Birdenbire ürkütücü bir biçimde fark etmiştim o ana kadar ne çok zaman harcadığımı...
Bana gelince ruhumu kapattım. Artık kimseye, neye inandığımı, ne düşündüğümü ve neyi sevdiğimi söylemiyorum. Bu korkunç yalnızlığa mahkum olduğumun bilincinde, herhangi bir fikir ileri sürmeden bakıyorum olaylara. Fikirler, kavgalar, zevkler, inançlar, hiçbiri umurumda değil! Kimseyle bir şey paylaşmadığımdan, her şeye de ilgimi kaybettim, Fikirlerimi göstermeden, keşfedilmeden yaşıyorum. Günlük konuşmalar için sıradan cümlelerim ve konuşma ıstırabına katlanmak istemediğimden "evet" diyen gülüşüm hazır.