“Ben seninle uzun bir araf yaşadım, ölümlere gittim geldim” diyor.
Sığmam dünya yüzünde bir yere artık.
Nereden geçsem benim değil, kalamam bir yerde.
O demiyor, ben diyorum. Demiyorum, yağmur diyor.
Sana sarılmış kalmış ilk günüm ben, böyle demişim o gün, bugün öyle diyor.
O günden bir yağmur çiçeği önümde duruyor.
Bir davul sesi, bir
Kitaba verdiği ismin anlamını ithafında “Dilimde yarım bir hece gibi kalan babamın güzel hatırası için” diye açıklayan Birhan Keskin ilk cümle olarak Yunus Emre’den şöyle bir alıntı yapmış:
“Cümle âlem gizlidir bir elifte
Ba dedirtmen bana, sonra azarım”
BaBirhan Keskin · Metis Yayınları · 20153,452 okunma
Sevgili Gözde,
(Özellikle sana hitaben yazıyorum, çünkü bu yorumu okursan yazacağım kendimce olumsuz nüansları emeklerini fütursuzca çekiştirmek yerine birbirimize yeni pencereler açabileceğimiz pozitif eleştiriler olarak algılamanı isterim)
Sahra’nın gözünden dünya gerçekten insanın ruhuna şenlikler katacak cinsten, ancak eleştirdiğin noktaları benimsemiş olsam da kitapta erişkin yaşamının ve ebeveynlerin bu kadar yerilmesi, çocukların yabancılaştıkları bir toplum ve gerçeklik oluşturur diye biraz endişeliyim. Belki eleştirdiklerimizin insanlardan ve zaruri sorumluluklardan ziyade insanların bazı kalıpları olduğu konusunda biraz düşünmek istersin, sevgiler :)
Hayatın bozmayı unuttuğu ya da ne yapsa bozamadığı insanlar vardı hâlâ. Dünya arkalarında yıkılırken onlar kurbağalar gibi nilüfer yapraklarından seke seke sakince uzaklaşıyorlardı enkazdan, toz duman bulaşmıyordu onlara.
..
Kalabalığın içinde, kalabalığa rağmen görüyorlardı sizi, yanınızdan geçip duran kör sağır güruha tezat, sizi görüyor, bir derdiniz var, hemen biliyorlardı. Beklenmedik iyilikleriyle insanın aklına “karşılığında kesin bir şey isteyecekler” kuşkusunu düşürmüyorlardı. Olağan halleri buydu. Yaşıyorlardı bu hayatı. Yollarına çıkanı katıyorlardı yanlarına. Su gibi akıyorlardı tümseklerin arasından, çukurların içinden, yokuşlardan aşağı. Görür görmez anlıyordun, senin inceliklerinin karşılığı var onlarda, yerlere saçılmıyordu onlara sunduğun tatlılıklar, ziyan olmuyor, ıskalanmıyordu, ki senin hiç alışık olduğun bir şey değildi bu. Ama işte o kısa çarpışmalarda bir şey oluyordu, dünya içinde dünyalar beliriyor, iki kişilik, üç kişilik adalar oluşuyordu anında ve sen birden, yeniden nefes almaya başlıyordun.