'Ne sağır, ne körmüşüm'
"Anlamını çıkarmak istediği bir yazıyı okuyan biri, işaretleri ve harfleri küçümsemez; yanılsama, rastlantı ve değersiz bir kabuk diye bakmayıp okur, inceler ve sever onları, her harf karşısında böyle davranır.
Oysa dünya kitabını ve kendi varlığının kitabını okumak isteyen ben ne yaptım, önceden varsaydığım bir anlam uğruna işaretleri ve harfleri hor gördüm, görüngüler dünyasına yanılsama dedim; kendi gözümü ve kendi dilimi nasılsa var olmuş değersiz nesneler saydım. Olamaz böyle şey, geride kaldı bu, artık uyandım, gerçekten uyandım ve ancak bugün açtım dünyaya gözlerimi."
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı,
Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı,
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret, özlenenden uzak mı kalmaktır,
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır,
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı,
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı,
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı?
"Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı,
Aklının aydınlığına sorular sormayalı,
Dokunmayalı sıcaklığına karnının...
Yüz yıldır bekler beni bir şehirde bir kadın.
Aynı daldaydık. Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman, yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alacakaranlıkta koşuyorum ardından..."