Din, iyi kavramların yerini sürekli kötülerinin doldurmasından başka bir şey değildir. İnsanoğlunun aynı anda hem umut, hem de korkuyla dolu cehaletinin enginliğini reddetmektedir.
Bir Çöküşün Öyküsü’nü boş bulduğum vakitlerde okuduğum, sürükleyici ve çok kısa bir kitap.
Fransa Krallığı’nda önemli mevki sahibi aristokrat bir kadın, yaptığı hatalar sonucunda, kırsala sürgün edilir. En başta geri dönmeye çalışsa da kabul görmez. Yaşadığı yoğun yalnızlık, ilgi açlığı ve sıkışmışlık hissi onu farklı planlar yapmaya iter. Toplumsuz bir hiç olduğuna inandırmaya başlar kendini. Gittiğinde unutulmamak ve güzel görünmek ister, ancak gerçekte pek de öyle olmaz.
Zweig’ın en güzel öykülerinden birisiydi, herkese tavsiye ederim. Barındırdığı yoğun toplumsal eleştiri ve psikoloji tahlil açısından benim için bu yılın en önemli kitaplarından birisi oldu.
“Ruhu zaten ölmüştü, geriye bir tek bedenini öldürmek kalmıştı.”
"Tarif edilemez bir bitkinlik çökmüştü üzerine, ne intikam hissediyordu ne de öfke, sadece bitkinlik, döktüğü bunca gözyaşıyla birlikte kanını da yitirmişçesine, anlatılmaz bir bitkinlik.”
-i
Bir Çöküşün ÖyküsüStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 202177bin okunma
Sanayinin gelişmesiyle beraber, işçilerin yaşam koşulları giderek kötüleşmiştir, çalışma saatleri uzamış ve aldıkları ücretler düşmüştür. Realizm akımından sonra sanayinin iyice hayatlarına girmesi Natüralizm akımının doğmasına sebep olmuştur.
Akım Zola’nın bir kitabının önsözüyle başlamıştır. Natüralist oyun yazarının, insan davranışında