İlhan Bardakçı
Mevki: Kudüs.
Mekân: Mescid ül Aksa
Tarih 21 Mayıs 1972 Cuma.
"Ben (İlhan Bardakçı) ve gazeteci arkadaşım rahmetli Said Terzioğlu, İsrail Dışişleri rehberlerinin yardımı ile bu mübarek makamı dolaşıyoruz. Kudüs Kapalı Çarşısı’nda rüzgâr gibi dolanan entarili kahvecilerin ellerindeki askılara çarpmadan biraz yürüdünüz mü,
Filistin Müftüsü Emin el-Hüseyni anlatıyor: Osmanlı Devleti; adil, insaflı ve kanatları altında barınan milletlere karşı çok cömert ve hürriyet verici bir devletti. Fakat onu yıkmak, böylece İslam diyarlarını işgal edip sömürmek isteyen İngiliz, Fransız, Rus ve diğer düşmanlar, kendi kültürlerinin tesiri altında kalan Müslüman aydınlara bunun zıddını telkin ediyorlardı. Bir keresinde, devletlerarası kongrelerden birinde idik. Bir Cezayirli ile bir Tunusluyu konuşurlarken gördüm. Fransızca konuşuyorlardı. Kendilerine şöyle latife ettim: ‘Yahu ben yanınızda Filistin müftüsüyüm; sizler iki Arap’sınız, toplantımız Arap devletlerinin meselelerini görüşme toplantısı; ama sizler Fransızca konuşuyorsunuz. Bu nasıl iş?’ ‘Hocam mazur görün.’ dediler. ‘Bizim kültürümüz Fransızcadır. Arapça avam lisanını konuşabiliyoruz. Fakat derin mevzuları ifadeye Arapçamız kâfi gelmiyor. Fransızca konuşmaya mecbur oluyoruz. Böyle yetişmişiz…’ ‘Fransa, sizin ülkelerinizde ne kadar kaldı?’ ‘Yüz sene kadar…’ ‘Peki, Osmanlılar kaç sene kaldı?’ ‘Dört yüz seneden fazla…’ ‘Acaba sizin dedeleriniz, babalarınız, sizin böyle Fransızca bildiğiniz gibi Türkçe bilirler miydi?’ ‘Hayır…’ Onlar böyle cevap verince, ben de artık fırsatı kaçırmadım, ‘Yahu adamlar yüz senede size anadilinizi unutturmuş. Kendi lisanıyla konuşmaya mecbur hale getirmiş de, Osmanlı dört yüz senede sizi kendi dilini konuşmaya mecbur etmemiş. Üstelik kendi gençlerine Arapça öğretip sizin beldelerinize vali, kaymakam, kadı diye göndermiş. Bu devlet mi istilacı?’ dedim.