"Onu doğduğuna pişman et, sonra özlersen barışırsın."
Söylemesi ne kadar da kolaydı. Onu şu an bile özlüyordum ki ben.
Hissetmesi, söylemesi kadar kolay değildi.
Onu çok özlüyordum.
"Ve sonra bir adam tanıdım. O adam benim için bir yabancıyken bile hiç kimseyle olmadığım kadar yakınımdı. Ona güvenmemi isteyen o değildi, diğer insanların aksine. Ona güvenmeyi seçen bendim. Bir aptal gibi ona tüm güvenimi verdim. Ona içimdeki son güveni verdim."
Beni bulduğunda gözlerimde ışık yoktu, bakışlarım karanlıktı ve o ışıkları benim gözlerime ektiğinde, bir daha karanlık beni altına alıp bana sahip olamayacak sanmıştım. Oysa bana verdiği işığı benden çalan yine o olmuştu. Beni bu karanlığa yeniden o itmişti.
Işığa çıkardığınız birini karanlığa geri ittiğinizde, o kişi daha önce hiç karanlıkta yaşamamış gibi ışığa özlem duyar, karanlığı yadırgar ve sizi hiç unutmazdı. İntikam bazen iyiliğin içinde gizlenirdi. Her iyilik, gittiği yere içinde kendi ihanetini taşırdı.
Deli gibi sevdiğim adam o değilmiş gibi davranırken, kalbim her atışında onun için bir damla kan kaybedecekti ama ben kan kaybından ölsem bile, onu geri istemeyecektim.