Öldü, işte o kadar, neden öldüğünün önemi yok, bir insanın neden öldüğünü sormak saçma bir davranış, ölüm nedeni zaman içinde unutulur, yalnızca o tek sözcük kalır, öldü
dedemin evinde bir saat vardı sesinin verdiği huzuru o namaz kılarken bide uyurken duyabilirdim şimdi ise gözlerini hayata yumduktan sonra o saatin sesini hiç duymuyorum
"The centuries rarely produce a genius. Look at this bad luck of ours that the great genius of our era was granted to the Turkish nation."
D. Lloyd George, prime minister of the united Kingdom
"... Doğarız, büyürüz ve ölürüz. Ölüm döşeğinde, son nefesimizi verirken, yaşadığımız hayatın beyhude olmadığını, derin bir gayesi bulunduğunu cümle aleme haykırmak arzusuyla yanıp tutuşuruz. Lakin pek çoğumuz dili bağlanır, sesi çıkmaz, çünkü ömrümüzü o'na emre gayretiyle değil, masıvaya tutunma çabasıyla harcamışızdır. Halbuki o'na ulaşma arzusu, karanlık bir dehlizde Seyehat eden yapayalnız ruhların nefisleriyle cenk edip ezeli ve edebi hayata dair mana kırıntılarını meşale gıbı parlayan birer zümrüt misali... "
Bu beyaz önlüklerın kelimelerle ürkütücü bir ilişkısı var, şimdiki zamanda cereyan eden bir konuşma yapmıyorlar da, alelade, kadim bir ölümü sakız misali çiğniyorlar sanki
Bir gün, öyle bir an geldi ki, kötü biri olmaya karar verdim. Taştan bır kalbe kurtulurum sandım. Ama çok geçti artık, tüm vakitlerin sahibi silahına benden önce davranmıştı, şahane bir tebessümle bastı tetiğe, kurtulamadım, günaha girdiğimle kaldım.