"Onu, korku dolu gecenin şafağında tanıdım. O gece sınırı arkamızda bırakıyorduk... Yüzümüzü uğura çevirmiştik, sırtımızı feleğe..."
bu burda dursun...belki bir gün...
Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle,
Gece, bülbül ağaran vakte kader ağlarmış
Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir Rinde;
Gönlü her yerde buhurda gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.
Bir ara aşktan sersemlemiş bir kafayla salıncağa bindim ve bütün gücümle sallanmaya başladım. Salıncak hızla düşer gibi aşağı inerken, karnımdaki acı biraz azalıyordu. Salıncağın uzun ipleri gıcırdar, ben havada koskocaman bir yay çizerken , kafamı geriye ve yere doğru sarkıtırsam, aşk acım biraz azalıyor, erteleniyordu.
Acı bazan boğazıma kadar çıkar, yutkunmamı zorlaştırır, bazan sırtıma, omuzlarıma, kollarıma yayılırdı. Ama her zaman asıl midemdeydi, merkezi orasıydı.
"Her akıllı insan hayatın güzel bir şey olduğunu, amacının da mutlu olmak olduğunu bilir, ama sonra yalnızca aptallar mutlu olur. Nasıl izah edeceğiz bunu?"
"Her teşkilat, her yurttaş açlıktan kırılanları kurtarmak için her şeyi yapıp yapmadığı sorusuna elini vicdanına koyarak karşılık vermeli. Açlıktan ölenlerin iniltisine bugüne kadar kulaklarını tıkayanlar lanet direğine mıhlansın. Ve katillik damgasıyla damgalansın!"
"Sen, sen ol, hükümetten uzak dur, hükümetten uzak durmanın acısı büyüktür ama ölümü temizdir, hepimiz her sabah kalkar kalkmaz yüzümüzü güneşe döner, dilek tutarız. Şu yeryüzünde, yatağından kalkıp da, yüzünü doğan güneşe dönmeyen var mıdır?"
Bilmek, biliyorsun, acı demektir. Ne kadar çok bilirsen o kadar çok acı çekersin, derler. Bu durumda bilgiden kaçmak mı gerekiyor? Yoksa bilginin üstüne gittiğin gibi acının da mı üzerine yürümek?
Aslında, tarih boyunca gerçeğe karşı en büyük başkaldırıları hep aşk başlatmıştı. Bu başkaldırıların tümünde aşk, kendi yakıcı alevlerinin gücüne güvenmişti.