Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
(...) Koskoca uzayı minicik mavi dünyanın canlı hayatlarıyla dolduruyorum. Bütün evren yeşilleniyor, coşkulu renklerle isiklaniyor. İmkansız uzaylı asklari uyduruyorum bazen.Kızların dikkatini çekiyorum. Sarıl bana, bak, hiçbir şey olmayacak. Bakire isen bakire, ergen isen ergen kalacaksın. Yenileneceksin, hep yepyeni. Zaman boyutu farklı çünkü. Yaşlandıkça, ilerledikçe, gencleseceksin. "Her varlık ancak kendi benzerini yaratabilir," diyen, zırh sandığı giysilerinin içinde bütün muktedirleri öldürmüş olan "Uzay Don Kisot'unuz" bütün yeldegirmenlerini çalıştırdı, hayat yeniden öğütüldü, bütün aşklar yeniden yazıldı. Savaşlardan evine çolak dönen Cervantes'i yeniden yarattı. Bak kızım, sayende parmaklarim, kesik, sol elim yeniden bir bebek eli gibi büyümeye başladı. Benim evim, gezegenim yok. Hep herkesin dışındayım. Seyisim, Sancho Panza'm beni her akşam Kocayol'daki Üçgen Kahve'de bekliyor. Ona çil çil renkli bilyeler götürüyorum. Lafın gelişi, bilye dediysem, gerçekte onlar gezegen. Bilyelere hapsettim gidip görüp gezdigim gezegenleri. Sancho Panzo artık, " Ne düştü ne kırıldı? " diye sormuyor. Akşama ben gelene kadar bilyelerimle oynuyor. Çak! Çak!Çak! " Sana da birkaç tane vereyim mi?" diye soruyorum çak çak kızlarin bacaklarını okşarken. Elim bacakların derinliğine inerken parmaklarımı etlerine sıkıştırıp yüzüme gözlerindeki yasak işaretiyle bakıyorlar. (...)
Sayfa 38 - MetinlerarasıKitabı okuyor
Gökkuşağı niçin yuvarlaktır? Su damlası ve yakıcı güneş. İşte gökkuşağı bunlardan oluşur. Atalarımız gökkuşağından çok korkarlardı. Onu Tanrıların elçilerinin geçmesi için yapılmış bir köprü olarak görüyorlardı. Yağmur ve güneş ile ilişkisi ilk olarak milattan önce 310 yıllarında Aristoteles tarafından ileri sürüldü. Günümüzde ise bir sır
Sayfa 115 - AykırıKitabı okudu
Reklam
7 Aralık 1972'de Apollo 17'nin astronotları, toparlak yer kürenin fotoğrafını, yüzeyine yirmi dokuz bin kilometre mesafeden çektiler. Fotoğrafta, helezonik bulutların parça parça örttüğü gezegen, dış uzayın siyah sonsuzluğunda mavi bir cam bilye gibi asılı hâlde görünüyordu. Mavi Bilye adı verilen bu tarihi görüntü çevre hareketinin simgesi haline geldi ve insanların gezegene dair algısında muazzam bir değişikliğe yol açarak yerküreyi kavranamaz ölçüde büyük, hayranlık verici bir şey olmaktan çıkarıp avucunuzda tutabileceğiniz ya da dikkatsizlik edip ayağınızın altında ezebileceğiniz kırılgan, yalnız bir küreciğe dönüştürdü.
Sayfa 284 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Mavi Bilye yerküreyi minyatür bir boyda algılamanıza sebep olurken, onunla ilişkinize dair hissinizi genişletiyor, size tanrısal bir bakış açısı ve aracılık bahşediyordu. Başka deyişle bu görüntü, siz insanların hâlâ mustarip olduğunuz bir ölçek bozulmasına yol açtı. Biyosferle ilgili tutumlarınızın feci etkilerine dair kaygılarınız artarken, bir elektrik ampulünü değiştirmekle, bir şişeyi yeniden dönüşüme göndermekle ya da plastik yerine kâğıdı tercih etmekle gezegeni kurtarabileceğinizi düşünerek avutuyorsunuz kendinizi.
Sayfa 285Kitabı okudu
Sevdiğimiz bir varlığın kaybedildiği haberi, demir bir yum­ruk olur, iner göğsümüze. İlk birkaç ay boyunca soluğumuz kesilir. Bu şok bizi bir adım geriletir. Bu dünyada değilizdir ar­tık. Öylece bakakalırız. Ne kadar da yabancı bir dünyadır bu. En az saçma olanı çiçeklerdir. Her renkten çığlıklar gibidirler. Küçücük bir papatya bize kendini duyurmaya çabalamaktadır umutsuzca. Sözleri rengidir. Sen ölünce, çiçek müptelasına dön­düm. Evimin her yerini çiçeklerle donatıyordum. Ölümünün beni içinden çekip çıkardığı bu dünya, karanlığın içinde kara bir bilye gibi ağır ağır dönüyordu ama çiçeklerin rengarenk arsızlığı, sarı, beyaz, kırmızı, mavi, pembe, bu tekdüze hiçli­ği yalanlıyordu. Manastırlarda rahibeler, seramik bir saksıdaki bir gül buketinin patlamaya hazır önemini iyi bilirler. Demir yumruk göğsümden kalktı. Yüzünü cama yapıştıran bir çocuk gibi geri döndüm bu dünyaya. Dünya, ölümü sevmez. Yaşamı da sevmez. Dünya sadece dünyayı seviyor; yaşamımdaki tüm yerini geri aldı böylece. Neredeyse. Yokluğunda çiçeklerin bana söylediklerini unutmuyorum. Çünkü sonunda onları duyabil­dim. Yaşam, bizim hayal ettiğimizden, ya da yaşadığımızdan, yaklaşık olarak yüz milyarlarca kez daha güzel. Pencereden, şu yabani asmayı görüyorum. Rengarenk esintiler katetmekte çayı­rı. Sonsuzluk yağmurunun ilk damlaları, çiçekler.
Tükenmez kalemin icadına sebep olan olay…
"Macar gazeteci László Bíró’nun dâhice icadı olan tükenmez kalemin kullanıldığı bir çağda doğdum. Anlatılana göre, bir oyuğa sert metalden bir bilye yerleştirerek yeni bir yazı aracı icat etme fikri László’nun aklına top oynayan çocukları seyrederken gelmiş. Topun bir su birikintisine girdikten sonra yuvarlanırken yerde bir iz bıraktığını fark etmiş. O futbol maçının yağışlı bir günde yapıldığını kafamda canlandırabiliyorum: Bağırarak, kahkahalar atarak koşturan çocuklar, kapalı bir hava, yerde ayna gibi parlayan su birikintileri, topun yeni icat edilmiş bir alfabe gibi zeminde bıraktığı izler… Çocukluğumun mavi kapaklı, altıgen gövdeli, yanında küçük bir deliği olan o unutulmaz Bic Cristal tükenmez kalemleri işte buradan doğmuş."
Sayfa 321 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Mavi Bilye
..... di'li geçmişte bir zaman artığıyım şimdi düştür, geçer bir zaman sonra.
Sayfa 25 - Klaros
vay vay vay... - Başar Başaran
Kış günlerinde bir tiyatrodan çıktıysan, hava erken kararmış, kulağında piyesin şarkısı kalmış, avuçlarında izi duruyor alkışın, bir sigara yaktıysan tramvay geçerken, yerde mavi bir bilye gibi bulup da dünyayı sevinçle koyduysan cebine, bir ankesörlü telefon açıp sevgiline onu sevdiğini söylediysen, daha ne yapacaktı bu cadde sana, kusura bakma ama kıymetini bilemedin derim. Bana kızma.
Sayfa 7
Seyrimizin en güzellerinin küçüklüğümüzde kaldığını anlıyor, Hayıflanıyoruz! Bir mavi balon, Bir mavi bilye, Bir mavi bir bisiklet, Toz pembe bir pamuk şeker, Bir kan kırmızı elmalı şeker... Küçüklükte bizleri mutlu edebilenler..
28 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.