Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
Aklımda birkaç cümle vardı oradan ayrılırken, Musa Erman'ın bana söylediği "Belki de bu hikayenin eksik sayfası sensin Derin." cümlesi dönüp duruyordu kafamın içinde. Sonra kendi sesim yankılanıyordu kulaklarımda, "Bu bilye bana şans getirsin." Sonra Aziz Ata'nın sesini duyar gibi oluyordum, "Senin olsun, şans
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
Telefonda kısa bir sessizlik oldu. Ne o bir şey söyleyebildi, ne ben. Tam o sırada gözüme masada duran mavi bilye çarpıverdi. Hüzünle gülümsedim. Ayağa kalktım ve mavi bilyeyi elime aldım. "Ama bilyen yanımda.." diyerek sırt çantamın fermuarını açtım, bilyeyi en ön göze koyup fermuarı kapattım, "Belki bana şans getirir oralarda.'' "Umarım." dedi Aziz Ata. Sesi artık daha ciddiydi. Sanki sesinin tınısından bir şeyler eksilip gitmiş gibiydi, bir şeyler kaybolmuştu.. "Her şey için teşekkür ederim Aziz Ata." dedim, "Kısaydı ama güzel bir arkadaşlıktı. Kendine çok iyi bak. Belki bir gün kaldığımız yerden devam ederiz. Döndüğümde bir şeyler değişmemiş olursa tabi... Kim bilir." Aziz derin bir nefes aldı. "Rica ederim," dedi, ismimi bile söylemedi, ''Sen de. Sen de kendine çok iyi bak..."
Reklam
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
Kulaklarıma gelen ufak bir düşme sesiyle gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey yerde ayaklarımın hemen yanında duran mavi cam bir bilye oldu. "Bu da nereden çıktı şimdi?" diyerek yere eğildim ve ayaklarımın arasında duran bilyeyi alıp doğruldum. Rüzgardan dağılmış kaküllerimin arasından elimde tuttuğum bilyeye baktm "Torpidoda duruyordu," dedi Aziz Ata, "Bir ara düşmüş herhalde." "Senin mi bu?" diye sordum.
Bir de MAVİ!!
… Ne zaman yerde bir bilye görsem içimde çocuksu kıpırtılar oluşur. .
7 Aralık 1972'de Apollo 17'nin astronotları, toparlak yer kürenin fotoğrafını, yüzeyine yirmi dokuz bin kilometre mesafeden çektiler. Fotoğrafta, helezonik bulutların parça parça örttüğü gezegen, dış uzayın siyah sonsuzluğunda mavi bir cam bilye gibi asılı hâlde görünüyordu. Mavi Bilye adı verilen bu tarihi görüntü çevre hareketinin simgesi haline geldi ve insanların gezegene dair algısında muazzam bir değişikliğe yol açarak yerküreyi kavranamaz ölçüde büyük, hayranlık verici bir şey olmaktan çıkarıp avucunuzda tutabileceğiniz ya da dikkatsizlik edip ayağınızın altında ezebileceğiniz kırılgan, yalnız bir küreciğe dönüştürdü.
Sayfa 284 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Mavi Bilye yerküreyi minyatür bir boyda algılamanıza sebep olurken, onunla ilişkinize dair hissinizi genişletiyor, size tanrısal bir bakış açısı ve aracılık bahşediyordu. Başka deyişle bu görüntü, siz insanların hâlâ mustarip olduğunuz bir ölçek bozulmasına yol açtı. Biyosferle ilgili tutumlarınızın feci etkilerine dair kaygılarınız artarken, bir elektrik ampulünü değiştirmekle, bir şişeyi yeniden dönüşüme göndermekle ya da plastik yerine kâğıdı tercih etmekle gezegeni kurtarabileceğinizi düşünerek avutuyorsunuz kendinizi.
Sayfa 285Kitabı okudu
Reklam
Sevdiğimiz bir varlığın kaybedildiği haberi, demir bir yum­ruk olur, iner göğsümüze. İlk birkaç ay boyunca soluğumuz kesilir. Bu şok bizi bir adım geriletir. Bu dünyada değilizdir ar­tık. Öylece bakakalırız. Ne kadar da yabancı bir dünyadır bu. En az saçma olanı çiçeklerdir. Her renkten çığlıklar gibidirler. Küçücük bir papatya bize kendini duyurmaya çabalamaktadır umutsuzca. Sözleri rengidir. Sen ölünce, çiçek müptelasına dön­düm. Evimin her yerini çiçeklerle donatıyordum. Ölümünün beni içinden çekip çıkardığı bu dünya, karanlığın içinde kara bir bilye gibi ağır ağır dönüyordu ama çiçeklerin rengarenk arsızlığı, sarı, beyaz, kırmızı, mavi, pembe, bu tekdüze hiçli­ği yalanlıyordu. Manastırlarda rahibeler, seramik bir saksıdaki bir gül buketinin patlamaya hazır önemini iyi bilirler. Demir yumruk göğsümden kalktı. Yüzünü cama yapıştıran bir çocuk gibi geri döndüm bu dünyaya. Dünya, ölümü sevmez. Yaşamı da sevmez. Dünya sadece dünyayı seviyor; yaşamımdaki tüm yerini geri aldı böylece. Neredeyse. Yokluğunda çiçeklerin bana söylediklerini unutmuyorum. Çünkü sonunda onları duyabil­dim. Yaşam, bizim hayal ettiğimizden, ya da yaşadığımızdan, yaklaşık olarak yüz milyarlarca kez daha güzel. Pencereden, şu yabani asmayı görüyorum. Rengarenk esintiler katetmekte çayı­rı. Sonsuzluk yağmurunun ilk damlaları, çiçekler.
Tükenmez kalemin icadına sebep olan olay…
"Macar gazeteci László Bíró’nun dâhice icadı olan tükenmez kalemin kullanıldığı bir çağda doğdum. Anlatılana göre, bir oyuğa sert metalden bir bilye yerleştirerek yeni bir yazı aracı icat etme fikri László’nun aklına top oynayan çocukları seyrederken gelmiş. Topun bir su birikintisine girdikten sonra yuvarlanırken yerde bir iz bıraktığını fark etmiş. O futbol maçının yağışlı bir günde yapıldığını kafamda canlandırabiliyorum: Bağırarak, kahkahalar atarak koşturan çocuklar, kapalı bir hava, yerde ayna gibi parlayan su birikintileri, topun yeni icat edilmiş bir alfabe gibi zeminde bıraktığı izler… Çocukluğumun mavi kapaklı, altıgen gövdeli, yanında küçük bir deliği olan o unutulmaz Bic Cristal tükenmez kalemleri işte buradan doğmuş."
Sayfa 321 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Hayatımı Yazsam Roman Olmaz - II
Bundan yirmi yıl öncesine gidebilsen o çocuğa ne tavsiye ederdin diye sordu geçen kafede otururken bir arkadaşım. Sigaramız bitmek üzereydi, kalktık, tüm centilmen herifler gibi bir kadına hesap ödetmeyeceğim diye atıldım ama on dakika önce tuvalete kalkma bahanesiyle kalktığında hesabı ödeyivermişti. Hafif kızarık yanına döndüğümde pis pis
53 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.