Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

M.S

İnsanlar ancak koşullar buna elverdiğinde delirme lüksüne sahiptiler.
Sayfa 86
Reklam
Tıpkı hapishanelerin hiçbir mahkûmu düzeltemedikleri -yalnızca onlara yeni yeni suç yöntemleri öğretebildikleri- gibi, hastaneler de hastaları tümüyle gerçekdışı bir dünyaya alıştırırlardı, çünkü buralarda her şeyi yapabilir, davranışlarının sorumluluğunu almak zorunda kalmazlardı.
Sayfa 84
Gözlerini mucizelerle doldur, hayatı on saniye sonra ölecekmişsin gibi yaşa, dedi. Dünyayı gör. Fabrikalarda üretilen veya bedeli ödenen herhangi bir rüyadan daha fantastiktir o. Garanti isteme, güvenlik isteme... öyle bir hayvan hiç olmadı. Olsaydı bile her gün, bütün gün bir ağaçtan baş aşağı sarkan, hayatını uyuyarak geçiren büyük tembel hayvanla akraba olurdu. Bunun canı cehenneme... ağacı sars ve o büyük tembel hayvanı kıçının üstüne düşür
Sayfa 185 - Granger

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veva ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığın yer olsun da, sen orada olursun. Ne olduğu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece, derdi. Sadece çim biçen adamla bahçıvan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çimleri biçen adam orada hiç olmamış gibidir; bahçıvansa bir ömür boyu orada olacak.
Sayfa 184 - Granger
...dışımız serseri, içimiz kütüphane...
Sayfa 180
Reklam
"Ölmenin güzel tarafı bu; kaybedecek bir şeyin olmayınca, istediğin riske girebiliyorsun."
Sayfa 107
Oysa insanı bir televizyon odasına tohum attığında hapseden pençeden kim kendini kurtarabilmiş ki? Seni istediği şekilde büyütüp şekillendirir! Dünya kadar gerçek bir ortamdır. Gerçeğe dönüşür ve gerçek olur. Kitaplar mantıkla alt edilebilir. (-ama tvler asla-)
Sayfa 106 - Faber
Bir şey ümit etmemenin rahatlığından başka barınacak ruhî bir köşem kalmamıştı. Artık hiçbir şey tahmin etmiyor, hiçbir şey beklemiyordum.
Sayfa 88
Sofradaki münakaşanın çirkin bir çocuğu doğdu: Sükût.
Sayfa 74
Beni susturan şey nefretimdi. En basit içtimai davaları anlamayacak kadar yabancı tesirler altında şahsiyetlerini kaybeden bu insanlarla münakaşaya mecbur olmanın küçüklüğünden muzdariptim.
Sayfa 74
Reklam
Hakikati seviniz, o da sizi sever; hakikati arayınız, o da sizi arar ve üstüne yalan Çin setleri gibi kalın duvarlar örsün, altında kalan hakikat bir ince iniltiyle, bir hafif rüzgâr dalgasıyla, herhangi bir küçük işaretle mevcudiyetini bildirir: "Buradayım!" der.
Sayfa 52
...çocukluğumda o kadar az oyun oynamıştım ve aldatmasını o kadar az öğrenmiştim ki, yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır,...
Sayfa 51
Kendimde kaybettiğim şeyleri onda buluyordum.
Sayfa 28
Felaketimizi başka biriyle taksim etmek saadettir, fakat annelerle değil, annelerle değil. Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur: Çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıztıraplarını çocuklarına fazlasıyla iade ederler, böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür.
Sayfa 14
Hayat, birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu. Geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi.
Sayfa 177
172 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.