Mesela ben çok gülerdim, çok konuşur saatlerce aynı konudan bahsedebilirdim. Ama bir şeyler oldu sonra, gerçi bir şeyler hep oluyordu ama ben geç farkettim işte, bazı konuları aşamadım, bazı şarkıları susturamadım, bazı cümleleri unutamadım.kalbimi yaşanmışlıklardan arındıramadım. birileri uzun uzun bir şeyler anlatıp durdu ama cevap veremedim hiçbirine.
"Hayatın tüm olanaklarına sahip olmanın gerçek mutluluğu getireceğine düşünenler,içten samimi bir günaydına, bakışa, gülümsemeye,hep hasret yaşarlar.Geldiği o son noktada aslında kazandığı şeyler beyhude boş bir çırpınıştan başka birşey değildir.
Sinemanızı Türk sineması içinde bir yere koymak gereği duysanız nereye koyarsanız?
Hiçbir yere... İşte size bir Türk filmi sinopsisi: "Biri şair diğeri ressam karı - koca... Evlerine ara sıra uğrayan bir heykeltıraş... Heykeltıraş şairin karısını becerir"in filmi yapıldığı, sanat diye dayatıldığı bir ortamda, beni bu filmlerimi yakından tanıyan biri olarak bir soru da ben sorayım, benim sinemamın yeri olabilir mi hiç? Travestilerin, fahişelerin, lezbiyenlerin bunalan aydınların film çekemeyince lohusa yataklarına düşen yönetmenlerin, hilkat garibelerinin bitip tükenmeyen resmi geçidine bu ülkede "sinema" deniyor. Bu böylesine açık, böylesine net... Bu adamların hangi dertleri var , hala anlayabilmiş değilim. Dertsiz sorunsuz beyin kanamaları ndan yürek sancılarından uzak bir sinemanın içinde olmak istemiyorum. içinde de değilim. böyle bir gereksinim de yok .sık sık duyarız. bunlar başarısızlıklarının suçunu teknik yetersizliğe, filmlerini sesli çekemediklerini vs. yıkarlar. beyni gelişmemiş bir sinemanın tekniğini geliştirirsiniz ne yazar? Benim sinemam anarşist bir sinema ,bir başkaldırı sineması.
...
Eflatun'un "Mağara Alegorisindeki kölelerden biriydim ben.Yüzüm duvara dönük ,kollarım bağlı. Üstelik ışık da yoktu. Işığı içimde buldum yüreğimde...
Üç ayağımı kendim yaptım, travelling arabamı kendim yaptım .Ses masamda kurgu cihazımda kendi imzam var .Yalnızca optik yoldan gerçekleştirilen görsel efektler için minyatür setler kurdum. Paketler yaptım. Işıkla bir sihirbaz mahareti ile oynayabilecek bir yeteneğim var Ben Şeyh Küşteri'nin torunuyum sayın Kurçenli....
Burada Kütahya ili Tavşanlı ilçesi Tepecik köyünde küçük bir cinecittam var.Ben burada gere gere sinema yapıyorum,kopara kopara ,kanıra kanıra sinema yapıyorum. Yoksa siz beni köy düğünü mü çekip geldi sandınız?
Ahmet Uluçay,Antrakt,Sayı 42(Mart 1995)
"Bu filmi eşim Ayşe'ye adamıştım, bu ödülü onun adına alıyorum. Ben sinema yapmak için onu buradaki birçok insanın tanımadığı bir yoksulluğun içine ittim. Yalnızca sinema yapayım diye o benim her şeyime katlandı. Büyük yönetmen o."
23. İstanbul Film Festivali
Ahmet Uluçay 🌸📽
Bu hayat bana çalıntı.Önce beni benden çaldılar sonra hiçbir şey yok gibi çaldıklarını geri getirdim dediler.İnsanlığı bu hakteye düşürmemek lazım. çalıyorsan da ben hırsızım diye avaz avaz bağırmamalısın.Hırsızında adamlığı lazım bize.Öldürdüğün birine helva yermisin diye sorulmaz ki.
"Herkese araba ev sloganlarının ,renkli neon ışıklarının ve ışıklı reklam tabelalarının parıltısının ortalığı kapladığı gözlerı kamaştırdığı bu zamanlarda yaratılan bu ilüzyona kanmamak gerekir.Birde buna ırkçılık ,tüketim kültürü,medyanın gücü iç ve dış siyasi ekonomik vb. konular eklendiğinde işin içinden çıkılmaz hal alıyor iç dünyamız. İktidara sahip insanların milli gelir buralardan buraya geldi naraları milli mutluluğu hep göz ardı edip bizim gördüklerimizden yaşadığımızdan hissettiklerimizden çok uzak yaşamaları ve bi haber olmaları nasıl bir döneme denk geldiğimizin hiç şüphesiz gerçeği anlamamız için yeterli.
Hep insanları olduğu gibi kabul etmem gerektiğini söylerim kendime ,yine de içimde senden beklmezdim diyen hayal kırıklıklarım susmuyor.
Kendi yalnızlığımın canı cehenneme ,onun yanlızlığı peşimi bırakmiyor.Ve herşeye rağmen yeraltında yaşamaya alışanlar birbirine alışamıyor.
“Herşeyin müsebbipi benmişim gibi abluka altına aldığın benim bedenimdi esirin değildim.Artık seninle savaşmaktan vazgeçtim.Ruhumu hapsettiğin gözlerinde kendimi bir ipe teslim ediyorum.Çok sıkıldım bana bunca yaptıklarına rağmen utanmaktan.
Ne renkli neşeli kalabalık bir parti,
Dans,
Kollar ve bacaklar,beller ve omuzlar...
...Mükemmel bir armoni de işliyor.
Konuşma şekilleri. ..
Hareketleri,
Dansa kaldırdıklarının...
...Bakışları,dünyevi sorunların üstünde.
Gençler çok sevimli!
İnan bana kalbini ısıtan bir müzik varken...
...Başkasını bulmak gibisi yoktur.
Eller birlikte kilitlendi...
...ayak diğer ayağı hisseder.
Onu takip eder,gideceği yerin önemi yoktur.
Çünkü şimdiden sonra her sallanma ve dönüşte...
...uçacaklarına inanır.
Kim bilir belki de uçarlar.
Çok geç olmadan git genç adam.