Şu diasporanın haritası, görünmeyen kentler ,şu intihar eden kelebekler...
Şakaktan seken mermi, klor gazıyla doldurulan kuvöz, kapı eşiklerinden sızan kan...
Devrilen gökdelende uyuyan kamikaze , vodvil fiyaskosu, çünkü deltalar dolusu kan kokuyorum!
Medeniyetin usturasına bilek dayadım ben .
Heyhat heyhat !
Beni ölmüş insanlığın küllerine boğun ve gömün.
Ve içimde göndere çekilen bayrağın duygusu... Affınıza sığınırım , o gün mavi parkelerle döşediğim bir gökyüzüne titrek ellerle döktüğüm travmaydı.
Kırmızı desenleri silmeye çalışırken , akşam rengine buladım mıntıkayı.
Velhasıl kelam, ısrarcıyım hala ; Ölemez Rimbaud, ölemez Mayakovski, ölmez Neruda...
Memleketi cennet halkı olan Hasan Sabbah’da aynı söyler.
İsmet Özel yoksa, dadansıysa kapıya kış , elemlerden düğümlendiyse kalp...
Erbain’in anahtarını dipsiz kuyular yutsun , girenler çile penceresinden kaçsın.
Nutkumu yutmuşken şu pervasız heykel ,
Neden hala yakutlarla rötüş yapılır ki ? Tam zamanı şimdi; çölleri içerek, kendimden geçip galeyanına gelmenin.
Ya da göz bebeklerinize birikmenin...
26 senedir bir kayboluştu , tırnaklarla kazıp vardığım yer.
Bir gecedir beni misafir etmek isteyen , ah nasıl da gösterir bana toprakta ki bir kaç metrekarelik yerimi.
Alın işte !
Sümbül dağı , damlalarca mağara ve de allah...
Sanırım ben bütün bunları, o son gecenin uykusunda, köpek gözlerinde ki rüyada görmüştüm.. Tam şimdi sizler , İsa mesih gibi çarmıha gerilmiş vaziyetle, rüyalarınız da sabahı sökmeyi umarken,
Nasıl da hayat memat meselesi olur acül varoluşunuz!!!