kaydetmekten ibaret olan edebiyatın bir değeri olamaz, çünkü gerçeklik, kaydedilen küçük şeylerin altında gizlidir (uzaktan duyulan uçak sesindeki, saint-hilaire çan kulesinin çizgisindeki yücelik, bir madlenin tadındaki geçmiş vs.) ve bu gerçeklik çekilip çıkarılmadığı sürece, bu küçük şeylerin kendi başlarına bir anlamı yoktur. gerçekten hissettiklerimizden hiçbir iz taşımayan, doğruluktan uzak ifadeler zinciri hafızamızda korundukça, düşüncemiz, hayatımız, gerçeğimiz de yavaş yavaş bu ifadelerden oluşur; sözümona "yaşanmış" bir sanat da, hayat gibi basit, güzellikten yoksun bu yalanı üretmekten başka bir şey değildir; gözlerimizle görüp zihnimizle saptadığımız şeylerin bu gereksiz tekrarı o kadar sıkıcı ve anlamsızdır ki, kendini buna adayan sanatçının, kendisine çalışma hevesi ve sebatı veren haz dolu, devindirici kıvılcımı nereden bulduğunu anlayamayız.