Bir yiğit düşünün silahını kaleme dönüştüren, kelimelerini kurşun bilen.
Kurşun kalem deyince sıfat olarak gelen kurşun kelimesi, Abdullah Bergusi'nin kalemi için en uygun sıfat olsa gerek. Zira o ömrünü Allah'a adamış biri olma şerefine erişen, kendisinden evvel ümmeti düşünen yoldaki mühendistir.
Yoldaki mühendis yeni bir soluk getirdi ömrüme, ciğerlerimi yakıp da geçti. Filistin diye adlandırdığı hayalindeki avukatı getirdi gönlümün tam ortasına. Abdullah Bergusi'nin hissedemediği kekik kokusu burnumda tüttü. O, kekik kokusunu hissedemese de nimetin kıymetini öğretti bana, nasıl yaşamam gerektiğini öğretti. Belki bir kitaptan daha fazlasıydı okuduklarım, bir ömürden daha fazlasıydı.
Benim diyenin başaramayacağı şeyleri başarmıştı Bergusi. Siyonistlere kaldırdığı baş yetmiyormuş gibi kalemiyle onları bir bir deşiyordu.
Direnen yiğidin ömrü, ömrüme bereket oldu. Korkmadan yürüdüğü yollar, bıraktığı izler o kadar fazla ki yazıya döksem manasız kalır diye korkuyorum. Ben az söyleyeyim siz çok anlayın istiyorum.
Kitabın baş karakterlerinden olan Abdülkuddüs'te Abdullah Bergusi'yi gördüm. Filistin'de Abdullahlar o kadar fazla ki hepsi birbirine benziyorlar. Yürüyorlar ve titretiyorlar bedenimizi.
Bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum; Abdullah Bergusi hem fiili hem kavli dualarımıza muhtaç. Ona her daim dua edelim yüreğinde çok az kalan umudun bitmesine izin vermeyelim. İsrail zindanlarında Abdullahlar, güneşe hasret kalanlar çok fazla ki hiç bir şey olamıyorsak onların dili olalım. Çıkalım yola, gömmeyelim -deve kuşu misali- yorganlara başımızı. Kalkalım, dirilişe hazırlayalım kendimizi.
Selametle...