Ama hastaların çoğu kez şunları söyleyerek ağıt yaktığını da duydum: "Bilgeliğe ulaşabilmem için şu ana, kanser vücudumu delik deşik edene dek beklememin gerekmiş olması ne acı." Bu ifade, terapistlerin önüne büyük bir sorun çıkartır: Bu tür bir değişim için gereken gücü, ivedi ölümün yokluğunda -her zamanki hastalarımızla her zamanki işimizi yaparken- nereden bulacağız? Varoluşçu konulara karşı duyarlı olan terapistler, ölüme göre göze daha az çarpan, daha zor fark edilen sınır deneyimlerini -örneğin yaşamdaki dönüm noktaları, emeklilik, yaşlanan beden, evden ayrılan çocuklar ve başkalarının ölümü- bu iş için kullanabilir. Doğum günü kutlaması gibi önemsiz bir olay dahi, daha derin yerlere inmek için önemli bir çıkış noktası olabilir. Bu tür günleri genelde kutlarız; ama konuyu kısaca düşünmek bile bu kutlamaların ne işe yaradığına dair bir soruyu akla getirebilir -bu günlerin asıl işlevi, zamanın amansız acelesinin sert göstergelerini etkisiz hale getirmek değil midir?