Dinle Von Schuster! Sen, kendin, yaratanın ve varoluş nedenin hakkında hiçbir şey bilmeyen bir insansın. Sen bir yalancı, dedikoducu ve sahtekarsın. Gördüğünü istiyor, çalıyor ve öldürüyorsun.
Hem fikirle hem fiilen zina ediyorsun. Nedenli ya da nedensiz kumar oynuyor, içiyor ve karını dövüyorsun. Kalbinle, fikrinle ve bedeninle gaddar bir işkencecisin. Kaç kez, 'Keşke doğmasaydım!' diye temenni ettiğini duydum. Önemli değil Von Schuster! Bütün bunlar önemli değil. Çünkü sen Münih'te doğdun. Her şeyden önce ve sonra sen, bir Alman'sın. Almanya da senin vatanın. Şüphesiz vatanını seviyorsun ve ırkçılık duyguların da dipdiri.
Von Schuster! Düşmanının kim olduğunu biliyor musun? Ne cehalet ne sarhoşluk ne yalan ne dedikodu ne zina ne irade zayıflığı ne rızık kapısının darlığı ve ne de bu yüzden hissettiğin hüzün ve rahatsızlıktır. Senin düşmanın John'dur. Çünkü o, Münih'te değil Almanya dışında doğdu. Bundan daha da garibi ne Almanca konuşuyor ne senin yediğini yiyor ne giydiğini giyiyor ne de yüzü seninki gibi kumral. İşte senin düşmanın o!
Kılıcını çek ve boynunu vur. İşte o zaman gökyüzünden zembille inen mutluluğa ulaşırsın.
Engin ve derin olsa da, deniz tek
bir damla değil midir?
Sonsuz gibi görünse de , dünya tek bir küre değil midir?
Sayısız olsa da tüm küreler, tek bir kainat değil midir?
"Ey gafil, kendinin kim olduğunu kime söylüyorsun ki? Yıkılmasıyla yıkılacağını sanarak etrafına çevirdiğin ve büyük bir hırsla savunmaya çalıştığın kalelerin arasında ne konuşuyorsun? O kaleler senin adındır, soyadındır, merkezindir, insanlar arasındaki ünündür, eşindir, çocuğundur, evindir ve içindekilerdir; arabandır, bahçendir, maaşındır, bankadaki paranın faizidir. Ayrıca aklındır, vehimlerindir, kalbindir, şehvetindir. Bütün bunlar, seni kucaklayan bu doğanın huzurunda değersiz görünüyor, üstelik varlıkları da yok. Bütün bunların kıymeti, kendilerinin değersiz olduğunu sana öğretmesidir. Varlıkları varsa da bu varlıklarının anlamı, sadece kendisi Mutlak Varlık olduğu için erimeyen Varlığı sana göstermek için ellerinin arasında ve gözlerinin önünde devamlı erimektir."
"Hepsi sayısız pencereden bana bakıyor. Ne içlerinde birbirine benzer iki yüz var ne de benimle aynı dili konuşuyorlar ne dediklerini ne de istediklerini anlayabiliyorum. Kuşatılmış bir kaleyim sanki!"
Eğer dünyanın mutlak hakimi ben olsaydım, bütün insanlar için her sene, en azından bir günü sessizliğe ve derin düşünmeye ayırırdım. Fakat işi gevezelik olan insanlar var. Bunlara da her sene, tam bir ay sessizliği zorunlu kılardım.