Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Miles Teg

Miles Teg
@miles_teg
24 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
"Sivri uçlu bir çomaktan başka bir şey olmayan 'eşeleme sopası' ile ağaçlardaki meyveleri, fındıkgilleri yere indirmek güç değildir. Onunla, bitkilerin toprağın altındaki yenir yumruları da çıkarılabilir. Hatta toplayıcılığın bir türü olarak ilkellerin pek sevdikleri (karınca gibi) böcel yuvaları kolaylıkla açılabilir. Elde böyle çok çeşitli yiyeceklerden yararlanma olanağı varken, insan niye kendini bir iki tür tahılın devşiriciliğine adadı?"
Reklam
"Uzmanlaşma, çoğu durumda 'kemikleşme' denen kültürel olguyu getirir. Çok özel koşullara çok başarılı uyarlanma gösterebilen toplulukların soyları, koşullarda köklü değişme karşısında bocalar. Güvendikleri eski tutumlarını değiştirmemekte direnir. Ve sonunda dağılıp yok olabilirler."
"İnsanlığın, tarihi boyunca, avcı ve toplayıcı ilkel, asalak yaşayış biçimi ile ona dayanan 'sihirsel düşünüş biçimi'; tarımsal üretici uygar yaşayış biçimi ve onun ürünü 'dinsel düşünüş biçimi' evrelerinden geçtiği söylenebilir. İçinde bulunduğumuz kerte ise, endüstriye dayanan uygar yaşayış biçimi ve onun ürettiği 'bilimsel düşünüş biçimi' evresidir."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Maddesel ve tinsel kültür birikimleri insanların yaşamını etkileyen önemli nesneleri, olguları, olayları ve kişileri yeterince etkileyebilecek düzeyde bulunmadığı için sihirden medet umulur. O kültür düzeyinde örneğin, avladıkları sürülerin, hayvanların sayısını artıramayınca, simgelerini etkileyerek kendilerini etkileme umuduna kapılırlar. Sihir böyle bir psikolojinin ve düşünüşün ürünüdür. Sihirin günümüz uygar toplumlarındaki varlığının altında da aynı insan psikolojisi yatmaktadır. Edilgin konumda, güç durumda bulunan çevrelerin ve kişilerin, gerçeklik dünyasında çözülemeyen sorunlarının, simgeler (düşler) dünyasında çözülebileceği umudu!"
"İnsan, nesneler (gerçeklik) dünyasında çözümünü bulamadığı sorunlar karşısında, onlara simgeler (düşler) dünyasında çözüm arayarak umudunu kesmeyen bir canlıdır."
Reklam
"Doğaya uyumlu ve doğadan yabancılaşmamış olması, ilkel topluluğun insanının insan-doğa ilişkilerinde 'mutlu' ve 'özgür' bir yaşantı tutturduğu anlamına gelmez. Mutluluğun önkoşulu biyolojik gereksinimlerinin düzenli ve güvenli olarak karşılanmasıysa, ilkel insan bu olanağa sahip değildi. Doğadan istediğini düzenli olarak elde edip doğanın istemediği (olumsuz) etkilerinden kendini her zaman kurtarabilecek konumda değildi."
"İlkel toplulukta toplumsal eşitsizlikler (pek) yoktu. Ekonomik ve siyasal eşitsizlikler hiç yoktu. Çünkü geçim alanında (öteki koşulları oluştuğunda eşitsizliği yaratıp besleyebilecek) 'üretim' yoktu. Ve 'emeğin verimliliği', emekçiyi doyurmaktan öte bir 'artı' üretip, birilerini ötekilerden varsıl edecek düzeye ulaşmamıştı. Geçim biçimi, doğadaki hazır besinlere elkoymak olan (çeşitli biçimleriyle) toplayıcılık ve avcılık idi. Buradan giderek 'asalaklık, analarımızın, atalarımızın doğasında varmış' sonucuna sıçranabilir mi? Sıçranamaz, çünkü koşulları oluşunca ileride insanlığı üretime geçirecek etmenin insanın o aynı doğası (aynı gizilgüç) olduğu görülecek."
"Bağımlı emekçi konumunda olmayanlar bile, aşkın özne çevresinde üretilmiş eşitsizlikçi düşünceleri ve tanrı karşısında kul konumunda oldukları düşüncesini benimseyebilmişlerdir. 'Gönüllü kölelik' diyebileceğimiz bir düşünüş ve davranış içine girebilmişlerdir. Bir başka deyişle, insan (öteki koşulları oluştuğunda) kendi yarattığı, doğada nesnel karşılıkları bulunmayan bazı simgelerin (gönüllü?) kulu, kölesi durumuna düşebilmektedir."
"İnsan-doğa ilişkilerini, doğa olaylarını kişileştirerek anlatma eğilimi, eşitlikçi ilkel toplulukta bir 'sihirsel düşünüş biçimi' geliştirecektir. Eşitsizlikçi, sınıflı uygar toplumda ise, özneleştirilmiş doğa olayları, doğa güçleri (insan-insan eşitsizlikçi ilişkilerinin yerleştirdiği bir mantıkla) yüce 'aşkın özne' türleri konumuna yükseltilecektir. İnsanlardan oluşan bir topluluğa (özerk) istenç yükleme alışkanlığı, hayvanlardan ve doğa olgularından oluşan doğa güçlerine ve doğa olaylarına da istenç yükleme noktasına varabilecektir. Böylece yaratılacak 'aşkın özneler' (tanrılar) ile toplum olaylarının ve doğa olaylarının bu aşkın öznelerin istek ve erekleriyle açıklanmasına dayanan 'dinsel düşünüş biçimi' oluşacaktır. Bu kişileştirme, özneleştirme yoluyla anlatma kolaylığı çağımıza dek sürebilecektir. Çağımızda ırka, ulusa, devlete, onları oluşturan insan öznelerinden özerk ve onların üzerinde üstün istenç yükleme eğiliminin kökleri ilkel topluluğa dek dayanır."
"Soyut, genel bir ilişkiyi (cinsel tutkuyu) bir genç kız (Afrodit) ile simgelemek, o ilişki kategorisine, gerçek kişiler dışında, onlardan özerk bir kişilik, özerk bir istenç (irade) yüklemektir. Sevgi duygusunun bir genç kız ile simgelenmesi (amaç bu olmasa da) kimi kimselerce böyle bir öznenin varlığı biçiminde algılanabilir. Ki bu da nesnel karşılığı olmayan bir kişi (özne) yaratmaya yönelinmesi demektir. Yakın insan anaatalarımızın insan-insan ilişkileri kadar insan-doğa ilişkileri alanında da böyle sanal özneler yaratma eğilimi iyi bilinir. Bu yolda işi "aşkın özneler" yaratma noktasına dek götürebildikleri, ileride görülecek. O zaman insan kendi yarattığı tanrıların düşünsel kulu olabilecektir."
Reklam
"İlk maddesel aracını yontarken, kafasında onunla birlikte ilk simgesel aracını yaratan canlı artık sıradan bir hayvan sayılamaz. Kuramda "sistemli olarak maddesel ve simgesel araçlar yapıp kullanan ve bu araçlarını değiştirip geliştiren" canlı tanımı içine girmiştir. Açıkçası, dar anlamıyla hayvanlıktan insanlığa geçmiştir. Bu bakımdan ilk maddesel aracını yontarken, bir yandan da ilk simgesel aracını yaratan canlı, denebilir ki aynı zamanda kendini yaratmış olur!"
Miles Teg
@miles_teg·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Antik Dünya
Antik DünyaSusan Wise Bauer
8.6/10 · 98 okunma
176 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Gılgamış Destanı
Gılgamış DestanıAnonim
8.3/10 · 5bin okunma
180 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.