Biraz önce Serenad’ı bitirdim. Zülfü Livaneli mükemmel yazmış. Geçen ay okuduğum Kanadı Kırık Kuşlar ile çok yakın sularda yazılmış bir kitap. Kanadı Kırık Kuşlar sonrası 6-7 Eylül olaylarına merak salmıştım. Bu kitapta ise Livaneli bizlere Mavi Alay, Struma ve Kırım’da yaşananlara dair bahsettikleri ile beni tetikledi.
Kitap Profesör Maximillian’ın İstanbul Uni. ziyareti ve Maya’nın kendisine rehberlik etmesi üzerine gelişiyor. Doksanlarına merdiven dayamış profesör, beraberinde bir hareketlilik bir gizem de getirmektedir. 1940’lı yıllarda Türkiye’de bulunmuştur ve bu anılar oldukça derinlere gitmektedir. Maya ise profesör ile gelen bu tarihi macerayı kendi ailesinde de irdelemeye kadar sürdürüyor.
İşte bu güzel hikaye temeline bizim malum Türkiye şartları ve yurdum insanı da girince hikaye dallanıyor, budaklanıyor. Belki de bütün kitapta beni en çok etkileyen “Hiçbir iktidar masum değildir. ” sözü oldu. Bolca da vurgu yapılmıştı zaten.
Genel olarak hikayede beklenmedik gelişmeler, sürpriz hikaye çakışmaları beklemeyin. Zaten kitap bunlar olmadan övgüleri hak edecek güzellikte hikayesi var. Şimdi düşünüyorum da kitapta “ya bu kötü olmuş” dediğim önemli şeyler göremiyorum.
Kanadı Kırık Kuşlar’da söylediğim şeyi tekrarlayayım o zaman. Tarihteki kara lekelerimizi sümen altı ederek, yok sayarak değil. Bunlara yapılmış yanlışlar, geleceğe dair bilinç notları gözüyle bakmamız gerekiyor ki tekrar aynı hataya düşmeyelim. Tabi bazen bütün bunları sorgulaması gerek “Devlet” olabiliyor. Bizlere de korkulu gözlerle bakmak kalabiliyor.
Bu güzel kitabı, bütün kitapseverlere öneririm. İyi okumalar.