Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İ.S

Hani yüreğimizin katılığından değil de, paltomuzun düğmelerini açmaya üşendiğimiz için dilenciyi başımızdan savarız ya, işte o şekilde.
Sayfa 54
Reklam
Tasarımı anlamlandırmak
Ne ki, şimdi bizi araştırmaya iteleyen, tasarımlarımız olduğunu, onların şu ya da bu tasarım olduğunu, onların genelde yeter sebep ilkesi dediğimiz şu ya da bu yasaya göre bağlandıklarını bilmemizin yeterli olmayışıdır. Biz, bu tasarımların anlamını bilmek istiyoruz. Bu dünyanın, tasarımdan başka bir şey olup olmadığını soruyoruz. Dünya bir tasarım olduğunda, onu bizim için gerçekliği olmayan bir düş ya da hayaletimsi bir görüntü diye belleyerek, dikkat etmeğe değmez sayarak ona aldırmayabiliriz. Ya da onun başka bir şey olup olmadığını, başka bir şeyse, bu başka şeyin ne olduğunu soruyoruz. Aradığımız şey, tasarımdan büsbütün değişik, tüm doğası ile değişik bir şey olsa gerek. Böyle olduğu kesin, öyleyse tasarımın biçimleri ile yasaları ona bütünüyle yabancı olmalı. Şu da kesin: Tasarımı çıkış noktası olarak alırsak, yalnızca nesnelerle tasarımları bağlayan yasaların belirlendiği bir yoldan giderek amacımıza ulaşamayız, yasa yeter sebep ilkesinin kalıplarının işlevidir. Dolayısıyla şeylerin gerçek doğasına dışarıdan hiçbir zaman ulaşamadığımızı görürüz. Ne ölçüde ararsak arayalım, imgelerden adlardan başka şeye ulaşamayız. Bir şatonun çevresinde dolaşıp duran, boşuna bir giriş arayan, ara ara dış duvarların kaba bir taslağını çizen bir adama benziyoruz. Gene de benden önceki bütün filozoflar bu yolu tuttu.
Bilim
Böylece bilim özdeğin durumunu açıklamış, ödevini yerine getirmiş olur. Gelin görün ki, gerçekte o, özdeğin durumlarının uzam ile zamanda belli bir düzene göre ortaya çıktığını göstermekten öte bir şey yapmaz. Bilim bundan genelleme yaparak, belli bir zamanda, belli bir yerde hangi görüngünün zorunlulukla ortaya çıkması gerektiğini gösterir. Böylece, bilim, görüngünün uzamla zamandaki koşulunu belli bir yasaya göre belirler. Yasanın özel içeriğini deney öğretir. Gelgelelim, yasanın genel geçer kalıbı ile zorunluluğunu biz deneyden bağımsız olarak biliriz. Ancak, bilim, bu görüngülerin iç özü konusunda en küçük bir sezgi bile vermez. Bu iç öze, doğanın gücü denir, o nedensel açıklama alanının dışındadır. Bilim, böyle bir gücün belirmelerinin, (onların bilinen koşullan bulunduğunda) sürekli, bir örnek ortaya çıkışına doğa yasası der. Ancak, bilimin bütün bilip bileceği bu doğa yasasıdır, bu koşullar, belli bir yerde, belli bir zamandaki bu ortaya çıkıştır. Kendini gösteren gücün kendisi, bu yasalara göre ortaya çıkan görüngülerin iç doğası bütün bütün yabancı, bilinemez bir şeydir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tasarım
"O Mâyâ'dır, aldatmanın peçesidir. Bu peçe, ölümlülerin gözlerini örter onlara bir dünya gösterir. Kişi bu dünya vardır da diyemez yoktur da diyemez. Çünkü o bir düş gibidir. Kumda parlayan, gezginin uzaktan su sandığı gün ışığı gibidir; ya da o yere atılmış bir ip parçasıdır da gezgin onu yılan sanır."
İ.S
Bir kitabı okumaya başladı
Reklam
80 syf.
9/10 puan verdi
·
28 saatte okudu
Filozof Top G
Schopanhauer'in son derece gerçekçi bir yapısı var. Aşk kavramını da bu gerçekçilikle ele alıyor. Yani ondan bir şair gibi aşkı incelemesini bekleyenler büyük hayal kırıklığına uğrar. Zaten kendisi de bu tarz beklentide olan insanları rahatsız edeceğini belirtiyor. Çok kaba bir özet olarak: İnsanın aşk uğruna delilikler yapmasını "tür ruhunun" insanı ele geçirmesi olarak tanımlıyor. Aşkın, türün yani "insanlığın" devam edebilmesi için gerçekleşen bir olay olduğunu, "birey"in yani kişinin her türlü rasyonel, akılcı düşüncelerini yok edebilecek bir duygu olduğunu söylüyor. Tür ruhu amacına ulaştığında (cinsel birliktelik ve çocuk yapıldığında) erkeğin tüm doğal sadakatinin biteceğini, geri kalan evlilik zamanlarında yapay bir sadakat geliştireceğini savunuyor. Kadının sadakatinin ise tam tersi şekilde, çocukla daha da perçinlenceğini savunmuş. Ayrıca, tür ruhunun ne kadar kudretli ve etkili bir şey olduğunu anlatırken aklına gelmiş olacak ki eşcinselliğe de değinmiş. Çünkü madem türü devam ettirmek bu kadar önemli, aşk gibi bir duyguya sebep oluyor, o zaman eşcinsellik nasıl çıkmış? Belli ki bu soru kafasını kurcalamış ama ona da bir çözüm bulmuş. Tüm bunların nedenini ve daha fazlasını anlatmış. Bence okuması çok zevkli bir kitaptı ve tespitlerinin bçoğuna katılıyorum. Aşk ve duygusal ilişkiler üzerine düşünen herkesin bu kitabı okumasını öneririm.
Aşkın Metafiziği
Aşkın MetafiziğiArthur Schopenhauer · Ayrıntı Yayınları · 201813,2bin okunma
80 syf.
9/10 puan verdi
·
28 saatte okudu
Aşkın Metafiziği
Aşkın MetafiziğiArthur Schopenhauer
6.9/10 · 13,2bin okunma
Türün ruhu amacına ulaştıktan sonra kaybolan büyü.
Tutku, sadece tür için değer taşıyan şeyi birey için de değerliymiş gibi gösterip onu kandıran bir vehme, bir kuruntuya dayanmış olduğu için, türün amacına ulaşmasının ardından, yanılsamanın ortadan kalkması şarttır. Bireyi eline geçirmiş olan türün ruhu, artık onu tekrar serbest bırakır. Tür ruhunun terk ettiği birey önceki sınırlı, yoksul haline geri döner ve öylesine büyük, yiğitçe ve sonsuz çabaların ardından, kendi hazzının payına, her cinsel tatminin ardından kalandan fazlasının düşmediğini şaşkınlık içinde görür. Umduğunun aksine, daha önce olduğundan daha fazla mutlu olmadığını, türün iradesinin aldattığı kişi olduğunu fark eder. Bu nedenle, kuralda mutlu bir Theseus, Ariadne'sini terk edecektir. Petrarch'ın tutkusu tatmin edilseydi; o andan itibaren, tıpkı yumurta bıraktıktan sonraki kuş gibi, şarkısı susacaktı.
Arthur Tate Top G
Erkeğin aşkı, doyum bulduğu andan itibaren belirgin bir biçimde azalır: Hemen hemen bütün öteki kadınlar onu, sahip olmuş olduğu kadından daha fazla çeker: Erkek değişiklik ister. Kadının aşkı ise, özellikle o andan sonra artmaya başlar. Bu, türü koruyup onun varlığını sürdürmeye bu bakımdan da olabildiğince fazla çoğalmaya yönelik doğanın amacının bir sonucudur. Bildiğimiz gibi erkek, kendisine yeterince kadın sunulduğu takdirde, kolayca yılda yüz çocuk meydana getirebilir: kadın ise, istediği kadar çok erkeğe sahip olsun, ikiz ihtimalini hesaba katmazsak, yılda sadece bir çocuk dünyaya getirebilir. Bu nedenle erkeğin gözü hep başka kadınlardadır; kadın ise buna karşılık tek bir erkeğe sıkı sıkıya sarılır: Çünkü doğa onu içgüdüleri gereği ve hiç düşünmeden, gelecekteki doğumun besleyicisi ve koruyucusunu yanında tutmaya sürükler. Bundan ötürü erkeğin eşine sadakati yapaydır, kadınınki doğaldır; dolayısıyla da, kadının ihaneti, nesnel olarak, sonuçları bakımından olduğu kadar, öznel olarak doğaya aykırılığı bakımından da erkeğinkinden çok daha az bağışlanabilir bir ihanettir.
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.