Cüci’nin bölüğü güneye iniyordu, Tiyen - Şan’ın üstünde, büyük kuzey yolu olan Pe - Tü’ye inmek için yaklaşık iki bin metre yüksekliğindeki geçitleri geçti. Moğollar burada, Asya’nın en eski ticaret yolunda, birbirlerine gemlerinden kuyruklanna bağlanmış, yüzlercesi bir arada, kumaş, pirinç ve saire yüklü, yanın düzine kadar adamla bir köpeğin arkasından giden uzun tüylü deve katarlanna rastladılar. Ordunun büyük kısmı daha yavaş ilerliyordu. Boğazlardan ve donmuş göllerden Sung kapısının eşiğine, yani bütün göçebe aşiretlerin Yukarı Asya’dan çıktıkları geçide doğru yönelmişti. Orada kendilerini kör edici bir fırtına, dondurucu bir soğuk karşıladı. Sürüler, eğer geçitte kar ve fırtınaya çatsalardı, soğuktan ölürlerdi. Yine de yine sürülerin büyük kısmı ölmüş ve yenmişti. Son zamanlarda arabalar terkedilmişti. Yalnız en sağlam develer yaşayabiliyordu. Katayh Ye-Siyu-Çu-Tsay şunları yazmıştır: “Bu dağlarda yaz ortasında bile kar ve buz yığılmış. Burasını takip eden ordu, kendine yol bulmak için buzları kırmak zorunda kaldı. Kara çamlar o kadar yüksek ki, tepeleri göğe değiyor zannedilir. Chin-Chan (Altın dağ)’ın güneyindeki nehirlerin hepsi de batıya doğru akıyor.”
BEŞİNCİ BÖLÜM BATIYA YÜRÜYÜŞ Cengiz Han, ordusunu Müslüman Türklere karşı sevk etmeden önce, iki meseleyi halletmeye mecburdu. Çin’i fethetmeye gittiği zaman çöldeki aşiret topluluğunun büyük bir kısmını beraberinde götürmüştü. Fakat bu kez, arkasında birçok seneler için dağ silsilelerinin ardından idare etmeye mecbur olduğu yeni
Reklam
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MOĞOLLARIN DÖNÜŞÜ Çen hükümdarı yakınlarıyla birlikte başkentten kaçarken, saltanat varisi olan oğlunu sarayda bırakmıştı. Yen-King’de görünürde de olsa bir hükümet ve halkın göreceği bir hanedan bırakmadan memleketin merkezinden ayrılmak istemiyordu. Yen-King’de kuwetli kıtalar vardı. Fakat asilzade ihtiyarlarının tahmin ettiği
Moğol süvarileri, nehir boyunca kaçaklan takip edi­yordu. Önden giden Cüci, nehrin üzerinde alçak bir köprü yaptırdı ve istihkam askerlerine Timur Malik'in filosuna karşı mancınıklar yaptırdı. Bu hazırlıkların haberi Timur'un kulağına gelince, o da askerlerini sahilin ıssız bir kenarına çıkardı. Mo­ğollar Türkleri artık nehirde görmeyince onları aramaya çıktılar ve buldular. Timur Malik, küçük bir savaşçı kafilesiyle yakayı sı­yırdı, fakat adamlarının birbiri ardına kılıçtan geçirildiklerini de gördü. Yalnız kalınca da mücadeleyi bırakmadı, altında iyi bir binek olduğu için üç kişi dışında bütün diğer Moğolları geride bıraktı. Bu üç kişiden en yakın gelen süvariyi, tam gözüne kon­durduğu bir okla devirdikten sonra, ötekilerine de: "Yaklaşmayın, daha iki okum var, ikinize de yeter" diye bağırdı. Fakat bu son oklannı kullanmasına gerek kalmadı ve ertesi gece kaçmayı başararak güneyde çok uzaklara giden Şah'ın oğlu Celaleddin'e yetişti. Türkler de, Moğollar da Timur Ma­lik'in gösterdiği bu cesaretin hatırasını unutmadılar ve fırsat düştükçe yaptığı harikuladelikleri tekrarladılar. Timur Malik, Moğol ordusundan bir fırkayı aylarca tutmayı başarmıştı. Bu, Moğollann yeni şartlar altında bir kuşatmaya göğüs germekteki hünerlerini gösterir. Fakat bu kuşatma, o zamanlar bin altı yüz kilometrelik bir cephe üzerinde devam eden çetin ve inatçı bir savaşın sıradan olaylanndan biriydi.
Sağa sola gönderilen Moğol müfrezeleri kırlarda, ovalarda kimi buldularsa getirdiler ve bunlara iri taşları toplayıp Sir neh­rinin kenarına yığmak için emir verdiler. Timur Malik'in adası­na doğru bir taş yığını yükselmeye başladı. Diğer taraftan Ti­mur Malik de boş durmuyordu. En sağlamlarından yarım düzine kadar sal seçti ve bu salların . etrafını ağaçlardan siperlerle çevirdi, içlerine de okçular yerleştirerek Moğollara ok atmak için her gün sahile yanaştı durdu. Bunun üzerine Katay topçu­ları bu sallarla mücadele için yeni mancınıklar yaptılar. Taş at­maya mahsus ilk mancınıklar yapıldı. Yalnız Moğollar, taş yeri­ne salların üzerine içi ateş dolu küpler, yahut yanmış kükürt ve­ya Katay topçularının kendilerine mahsus yaptıkları bir muhte­lif maddelerle dolu fıçılar atıyorlardı. Timur Malik sallarını de­ğiştirdi, kenarlarına duvarlar veyahut ön tarafı toprakla örtül­müş meyilli setler yaptı ve bu setlere okçular için mazgal tertibi delikler açtı. Salların topçularla her günkü mücadelesi tekrar başladı, fakat Moğolların mühimmatı bitmiyordu. O zaman Ti­mur Malik daha uzun bir süre adada kalamayacağını anladı. En büyük gemilere askerlerini doldurdu, en iyi savaşçılarını da si­perli sallara yerleştirdi ve meşale ışıkları altında gemileri suyun akıntısına bırakarak adayı tahliye etti. Sir nehrinde Moğolların gerdikleri ağır bir zinciri parçaladı.
Türklerin şimşirlerine karşılık Mo­ğollar daha ağır ve hafifçe kavisli palalar k�llanıyorlardı. Tarih, bu karşılaşmada Müslümanların çok zayiat verdikle­rini nakleder. Moğollar, Türk ordusunun merkezinden o kadar ilerlemişlerdi ki, bizzat Şah bile tehlike geçirdi. Bir ok atımı me­safeden Moğol ordusunun boynuzlu bayraklarını gördü. Ancak kendi askeri maiyetidir ki, ümitsiz gayretlerle Şahı ölümden kurtardılar. Diğer taraftan Cüci'nin hayatı da emri altında bulu­nan Kataylı bir prens tarafından kurtarılmıştır. Bu sırada Moğol ordusunun kanatları bozulmuştu. Harzem ordusunun sevilen kumandanlarından Şah'ın büyük oğlu Celaleddin, kısa boylu, zayıf, esmer, halis bir Türk, karşı saldırıya geçerek Moğol san­caklarını gerilemek zorunda bıraktı. Akşama doğru ordular ay­rıldılar ve geceleyin Moğollar alıştıkları oyunlardan birini oyna­dılar: Vadinin otlarını tutuşturdular ve bütün gece ateşleri sür­dürdüler.
Reklam
43 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.