Gölgesizler...
Bu ad anlatılacak olanı az çok hissettiriyor aslında. Gölgesiz. Ardında iz bırakmamış olan. Belki de ardındakiler görememiştir, bırakılan izi. Giz içindeki izi..
Hasan Ali Toptaş anlatılacak olanı karakterlerin arasında dolaşan bir anlatıcı aracılığıyla anlatıyor. Anlatıcı gayet doğal bir şekilde karakterlerle aynı zaman diliminde aldığı solukla başlıyor anlatmağa. Ama ne var ki devamında olaylar anlatıcı ve karakterler için aynı zaman akışı içinde gerçekleşmiyor. Bu durumu ilk başta garipseyerek karşılasam da Hasan Ali'nin anlatıcıyı olayların arasına ustaca serpiştirmiş oluşu çok geçmeden benim de bu anlatıda kayboluşuma sebebiyet veriyor.
Tabii bu kayboluşum ne Ramazan'ın ölümü gibi sır ne de Cıngıl Nuri ve Güvercin'in gidişi gibi gölgesiz.
Ve bu kayboluş Stefan Weidner'in Hasan Ali için söylediği "Sadece Hasan Ali Toptaş okumak için bile Türkçe öğrenmeye değer." sözündeki hakikati açık edecek kadar açık.
Ha gitmeden Güvercin, sizin de, bekçinin düşüncesinde var ettiği devlet adamlarının da sandığı gibi kuş değil. Bekçinin ve muhtarın devlet adamlarına açıklamasıyla bir kez daha güzelleşen köyün en güzel kızı..