Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Adem

Adem
@monet
9 okur puanı
Aralık 2018 tarihinde katıldı
tabiat; çoğunca dosttur. düşman gibi gözüktüğü zaman bile insanoğluna kudretini ve kuvvetini tecrübe imkanları veren, yüz vermez bir babadır; fırtınasında kayığını batırdığı zaman yüzmesini, rüzgarında kulübenin damını uçurduğu zaman daha sağlamı, daha hünerliyi bulmayı öğretiyor... sıkı ve sağlam adelelerin çelimsizlere yardım için; keskin aklın daha kör, daha mülayim, daha gürültüsüz ve yavaş akla, hatta akılsıza arkadaşlık için verildiğini; çorbanın çorbasızlara taksim edilmek için mis gibi koktuğunu öğreten, belki de öğretmeden öyle iyi, öyle mübarek anadan doğulduğunu hayal ettiren bir düşünce ile haritalardaki maviliğin ortasında, kocaman kıtaların kenarındaki büyük denizlerin bir tarafına kondurulmuş adalara bakar, kurar dururdum.
Reklam
"bir bakıyordun, hepsi ayrı bir havada gözüken o kalabalık, hep birlikte bir müzikli sigara kutusu merakına kapılıyor, derken japonyadan gelen, küçük parmağım büyüklüğündeki dolmakalemleri kapış kapış kapışıyorlar, ertesi ay ise hepsini unutup tabanca biçimindeki çakmaklardan öyle bir almaya başlıyorlardı ki, alaaddin yetiştiremiyordu. sonra, bir plastik ağızlık modası başlıyor, bütün millet içtiği sigaranın iğrenç ziftini sapık bir bilim adamı zevkiyle seyrederek altı ay saydam ağızlık kullanıyor, derken; onu bırakıp sağcısı solcusu, dinsizi dindarı alaaddinden boy boy, renk renk tespih alıp her yerde çekmeye başlıyor, bu fırtına dinip alaaddin elinde kalan tespihleri teslim edemeden, bir rüya modası çıkıyor, herkes rüyaları yorumlayan küçük kitapçığı alabilmek için kapıda kuyruk oluyordu. bir amerikan filmi gelir, bütün gençler kara gözlük alırdı, bir gazete haberi çıkar bütün kadınlar dudak kremi, bütün erkekler imamlara yakışır takkelerden isterdi, ama çoğu zaman, istekler hiç anlaşılmayan bir şekilde bir veba gibi yayılırdı. niye binlerce, onbinlerce kişi aynı anda radyolarının, kaloriferlerinin üstüne, arabalarının arka camının önüne, odalarına, iş masalarına, tezgahlarına o tahta yelkenlileri yerleştirmeye başlamıştı? anne çocuk, kadın erkek, ihtiyar genç herkesin hep aynı resmi, gözünden kocaman bir damla yaş akan mahsun ve avrupalı suratlı çocuk resmini anlaşılmaz bir istekle alıp duvarlara, kapılara asmasını nasıl anlamak gerekiyordu?"
sinemadan çıkan kalabalığın yüzünde, bir hikayeye gırtlaklarına kadar gömülebildikleri için kendi mutsuzluklarını unutan insanların huzuru vardı.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
kendim olmalıyım, diye tekrarlıyordum, onlara hiç aldırmadan, onların seslerine, kokularına, isteklerine, sevgilerine ve nefretlerine aldırmadan kendim olmalıyım ben, kendim olmalıyım, diye tekrarlıyordum, sehpanın üzerinde memnun duran ayaklarıma ve tavana üflediğim sigara dumanına bakarak; çünkü kendim olmazsam onların olmamı istedikleri biri
cinayet, bütün ayrıntıları ve törenleriyle, başkalarından, yani efsanelerden, hikayelerden, anılardan, gazetelerden, kısaca, edebiyattan öğrenilen bir iştir. en saf cinayet bile, mesela kıskançlık yüzünden yanlışlıkla işlenmiş bir cinayet bile, farkına varılmadan yapılmış bir taklittir, edebiyatı taklit.
Reklam
birazdan, birazdan uyuyacak, karanlığın içinde hepsini, hepsini unutacaksınız. hepsini unutacaksınız: sizden üstün olanların acımasız gücünü, söylenmiş o düşüncesizce sözleri, budalalıkları, yetiştiremediğiniz işleri, anlayışsızlığı, ihaneti, haksızlığı, aldırışsızlığı, sizi suçlayanları ve suçlayacak olanları, parasızlığınızı, hızla geçen zamanı, hiç geçmeyen zamanı, kavuşamadıklarınızı, yalnızlığınızı, utancınızı, yenilgilerinizi, zavallılığınızı, acıklı halinizi, felakatleri, felaketlerin hepsini, hepsini birazdan unutacaksınız. unutacağınız için memnunsunuz. bekliyorsunuz.
düşündünüz mü? hepsi tuhaf bir şekilde birbirlerine benzemiyor mu bu yüzlerin? bu kişileri tıpkı derinden derine birbirlerine bağlayan o görünmez bağ gibi, yüzlerini de birbirine benzeten bir şey yok mu sizce? sessizlerin, anlatmayı bilmeyenlerin, kendini dinletemeyenlerin, önemli gözükmeyenlerin, dilsizlerin, o iyi cevabı hep olaydan sonra evde düşünenlerin, insanların hikayelerini merak etmediği o kişilerin yüzleri diğerlerinden daha anlamlı, daha dolu değil mi? sanki anlatamadıkları hikayelerin harfleriyle kaynaşıyor bu yüzler, sanki sessizliğin, ezikliğin, hatta yenilginin işaretleri var onlarda. kendi yüzünüzü de düşünmüştünüz değil mi bu yüzlerin içinde? ne kadar kalabalığız hepimiz, ne kadar acıklıyız hepimiz; ne kadar çaresiziz çoğumuz!